30.11.07

Eskiler Güzel Kokar Bilir misin?

Eskiler güzel kokar bilir misin? Bir tat ve bir duyuyla ortaya çıkan… Yediğinde hissettin bir tat ile o anda içinde çalan melodinin kokusu… Reddedilen görüşlere karşıt… Bugün… O kadar yaşanmışlığın ardından oluşan benlikler ve bugün…

Bir donut, uzun uykusuz bir seyahatin sonunda soğuk bir havadaki sıcak bir sarılış kadar güzel… Kreması da, sarılıp birbirine ayrılmayan, beklenen saatlerin hızla akışına ve üstünden geçen zamana üzülmenin sıkıcılığı kadar tatlı.. Ağızda eriyen pudra şekeri ve çukulatası da bir özlem kadar güzel…

Bir melodi… Uzun zaman önce sözleri yaşananlara benzetilmiş, hala anlamını yitirmemiş, sevgi dolu, çocukça ama bir o kadar da gerçek… Dinlendiğinde çocukluğa geri döndüren, hafif gözleri dolduran ama bugün, sadece bugün olduğu için özlemi yansıtılamayacak kadar güzel bir dokunuş ruha…

Sigaradan bir nefes, kahveden bir yudum, tek bir iç çekiş… Gerçekliğe ama hala var olan geçmişe… Aslı duygulara… İnançlara… Bugüne…

30.8.07

Hayatın Tanımları (Part1)

Her yeni gun ayrı tanımlanır hayat… herkesin kafasından gecen soru işaretleri, ayrı cevaplanır ayrı bi karışıklık cıkar… nası tanımlamak isterdin? Nası gormek isterdin? Hangi renge boyamak isterdin acaba? Içindeki gucu nasıl dısarı cıkarmak isterdin ? bence biraz dusunelim…

Kelimlerle basitleştirmek istemem düşleri… o kadar yucedir ki aslında sadece farkına varman gerekir. Ama bi şekilde dısarı cıkması gerek bu duyguların.. belki sozlerle, belki baskıslarla belki dokunuslarla belki de bu sıkıcı kelimelerle…

Okunurken utanc vermeil kelimeler.. yuzun kızarmalı duslerini gorunce karsında… korkmalısın bazen kendinden… bazen de umursamaman gerekir hayatı duslerine yer acabilmek için…

Hangi yol diye bişey yoktur hiç farkettinmi? Secim yapman gerekmez aslında… bir yol vardır zaten… sadece gidersin… sonra bunu tanımlamak sıkıcılını yasarsın… neden tanımlarsın? Cunku mantıgın Kabul etmez duslerini… halbuki aynı yerde dogmaz mı düşler ve mantık? Düşleri neden kalbe bırakır ve beyne haksızlık edersin ki? Hersey sende baslar ve sende biter… farkında değilmisin?

Kendimce bir sozluk yaratmak geldi içimden… bunlar sadece kendimce tanımlar… tanımsızlıgın aslında var olmayanım tanımı… hatta istersen sen de tanımla… karşılaştıralım sonra… bakalım hangi yansıma ve karmaşa neymiş… karışıklık nereden geliyomuş…

Bu tecrubelere dayanan bir tez… herhangi bir referansı olmayacak… sadece ozgurlugu, bireyselliği ve düşleri tanımlayacak bir çift bozuk mavi gözden…


-1-

Hep bir aşk arar kadın… yaşı kac olursa olsun kırıklıklara mahkumdur.. hep bir sarılış arar kadın… yaşı kaç olursa olsun yalnız kalmaya mahkumdur… Neden?

Zamanlar boyunca kadının toplum içindeki yeri değişmiştir. Bir zamanların eski aşklar muhallebicisine evden gizlice kaçarak gelen kadın, günümüzde muhallebizini kendisi açıyor. Güç takıntısı mı? Duygu Asena Mirasını sürdürmek mi? yoksa sadece ayakta durma çabası mı?

Şu güne gelene kadar farklı kuşaklardan farklı kadınlar çıktı karşıma… farklı zaman trendleri ile yaşayan, farklı trendlerde aşk yaşayan… Fakat hepsinin kesiştiği nokta… aşk… Kadını tanımlasana… sadece bikaç sıfat ekle “kadın” teriminin başına… yapabiliyomusun?

--- Devam Edecek ---

Yeni Bir Güne Daha Açıyorsun Gözlerini

Yeni bi güne daha gözlerini açıyosun bugün.. basucundaki komidine uzanıp saatine bakıyosun.. cok da gec degil.. bi beş dakika daha uyuyabilirsin.. yatagının sıcak sarılışıyla 5 dakika daha mutlu olabilirsin.. sonra yeniden ayaga kalkmak zorundasin cunku.. bikaç bişey atıştırıyosun.. belki de yemeden fırlıyosun.. 1 bardak kahve için öluyosun fakat yatagınla vedalaşamadıgın için kahveye zaman kalmıyor.. ofiste içerim diyerek giyinmeye baslıyosun.. bugun ne giymeliyim acaba.. akşam dısarı cıkabilme ihtimaline karsı hem spor olabilecek hem de işe uyabilecek bişeyler seçiyorsun.. anahtarların sigaran paran ve telefonunun yanında oldugunu kontrol edip, ayakkabı secimine dogru ilerliyosun.. aslında havaya uygun pek bişey yok almalıyım diyosun.. ama yine de en sevdigin ve ayrılamadıgın spor ayakkabılarını giyip dısarı cıkıyosun.. arabana binip, müziği ayarlayıp bi sigara yakıyosun ve cıkıyosun yola.. saat 8:30.. gunaydın..

Yolda binlerce trafik canavarıyla karşılaşıyosun ve sıkışmış bi trafikle.. sabah trafiği haliyle herkes işe gitmeye çalışıyo haliyle.. birazdaha yakında otursam noolurdu sanki dusuncesiyle, biraz daha para yapamam dusuncesi geciyo aklından.. sorada cagrışımlar ve dun gece olanlar.. bi gülümsüyosun.. bi anı daha geride kaldı.. peki bu anıyla baglantılı olarak gelecekte neler olacak acaba.. merak edip heycanlanıyosun.. ama kimseye bişey soylemiyosun.. senin içinde o merak, heyecan, dürtü.. bi anda bi araba seni sollamaya calışıyo.. sinirleniyosun.. şimdiye donup kapışmaya başlıyosun.. müzik de zaten cabası.. radyoda konusan o dj lerden hiçbiri senin neşeni kaçıramıyo.. çunku gune baslama kasetlerin zaten dunden hazırdı.. o müzik olmadan gune başlayamam diyosun.. ve ardı arkasına dinlemeye devam ediyosun.. ofise geldin.. off yine nereye parkedicem dusuncesi.. zaten birazdan cıkmam gerekicek.. kolay biyere parkediyim.. ve herzamanki yerin orda.. olmasa bile bi tane yaratıyosun..

Içeri giriyosun ofisten..biraz gec kalmış olabilirsin.. saat 9:10.. herkese ciddi bi gunaydın diyosun once .. sabah ya aslında sende de henuz afyon patlamadı.. bilgisayarını acıyosun.. ceketini cıkartıp koltugunun arkasına asıyosun… hafifce arkana yaslanıp ayaklarını uzatıyosun.. bilgisayarın acılıyo.. mouseuna herzamanki şefkatli yaklaşımınla basmaya başlıyosun.. ve gunun müziği hazır.. e ama kim sana kahve yapacak?? Once bikaç duygu somurusu , fakat işe yaramayınca kalkıp kendin yapıyosun.. ne kadar rutin dimi düşüncesi geciyo aklından.. hadi biraz atraksiyon olsun.. msn zaten ofislerin vazgecilmez oyuncagı… hemen işe koyuluyosun.. bi taraftan calısırken bi taraftan gunun dedikodularını alıp, bu geceyi ayarlıyosun.. Küçük kaçamaklar yapmayı da ihmal etmiyosun tabii..

Tamam görünürde herşey rutin.. ama içinde patlayanları senden başkası goremiyo.. bişey istiyosun ama ne istediğini tam olarak kavrayamıyosun.. aslında biliyosun ama kondurmuyosun.. geçmişten gelen bazı duygular ve seni sen yapan herşey birleşince yine kafan karışıyo bi of cekip gunune devam etmeye calışıyosun.. istedigin belki biraz yalnız kalmak, belki eglenmek, belki mutlu olmak.. ama herseyden once huzurlu olmak… geleceinin içinde kayboluyosun.. kurmaya baslıyosun.. su anda bulundugun hayatın nereye gideceini, sana neler getirecegini merakla bekliyosun.. biraz heycanlanıyosun.. ama üzülüyosun.. kafandaki herneyse , attım zannedip, atamadıgını farkedince iyice sinirleniyosun kendine.. ya koy ver gitsin diyip kendi deyişinle yaşamaya devam ediyosun.. ama içinde o biyerlerde hep gizli duruyo.. atmıyosun.. soylemiyosun… sadece duruyo.. zamana ihtiyacın oldugunu biliyosun.. ama zaman akıp giderken de gunu kacırmak istemiyosun.. calışırken bi anda kendini bambaşka bi dunyada buluveriyosun.. işin bitmiş ama nası bitmiş sen bile anlam veremiyosun.. telefonlar calıyo.. yeni işler zorunluluklar ortaya cıkıyo.. seni uyandırdıkları için biraz sinirleniyosun ama bugundesin.. geçmişi bırakıp direk gelecege adım atma zamanındasın.. problem sende diildi zaten.. sadece yarattıklarında.. karşındakini, olayları nası goruyosun kimbilir.. ama sana bişey diyimmi? Hiçbişey gorundugu gibi degildir..

Gece baslıyo.. istedigin gibi olmadıgı için bi iç sıkıntısında buluyosun kendini.. olması gereken bu degil diyerek eski geceye devam ediyosun.. eskiden oldugu gibi.. ama sen deiştiginin farkında olmadıgın için neyin eksik oldugunu da kavrayamıyosun.. yada bundan baskasını yasamadıgın için baska nası gece yasanır bilemiyosun.. işte içini sıkan bu.. bi parça cesaret hayata.. ha gayret..

Saat sabahın 3ü oldu.. eve gidiyosun.. hafif sarhoş birazda gunun, işlerin ve düşüncelerinin yorgunlugu.. uyumakta zorlanıyosun .. bi parça heycan olsun hayatımda bi deişiklik .. ama nerde nasıl? Bu Ankara hayatında mümkün diil.. ama gitmeye de cesaret edemiyorum.. neden..? soruları beynini yiyo.. şanslıysan o gece yalnız uyumuyosun.. ama diilsen soruların seni yalnız bırakmıyo.. sonra ruyalar.. gecenin karanlıgındaki rengin..

Aniden bi ses duyuyorsun.. Bir saat çalıyo.. basucundaki komidine uzanarak saate bakıyorsun.. cok da gec değil.. hala bes dakika daha uyuyabilirsin…

Voyage Voyage... et Jamais de Reviens... (Part1)

Kollarını bağdaştırmış oturuyordu yuvarlak masada. Bacakları da çapraz, bacak bacak üzstüne atılmıştı. Yanında konuşan 5 farklı insan vardı. Beş farklı görüş ama hepsinin birleştiği tek bi nokta… Kendisi…

İçeriden hafif bir müzik geliyordu… Duymak istediği sadece melodiydi… ve birkaç nota… Müzik her zaman ritmine göre belirlemişti hayatını… Ağlama müziği de uyku müziği de farklıydı. Gülerken bir anda hüzünlenmesinin sebebi, müziğin onu hayallaerine götürmesiydi… Bazen eskiye, bazen geleceğe… Hayatı boyunca bir müzik aleti çalmamıştı. Ama bas sesler onda çok güzel hisler uyandırırdı… Hep hayal etmiş, ancak sokak müzisyenlerinin yanında dururken bir kere olsun, flütünü çıkartıp çalmamıştı. Ya da özendiği o çellocular gibi yuklenip metroya binmemişti. Notalarını hissederdi bazen sadcee kabına baktıgında, ama hep gerçek hayatın içinde yaşamaya alıştırmıştı kendini. Nasılsa biraz sonra yurumeye baslayacak, ve matematiksel ama sosyal dunyanın içine dalacaktı. Karmaşaya… Kendi karmaşası olmadığı için mutsuz olacaktı ama aralarda pırıltıları gormeye devam edecekti… Görebilirse…

Duymuyordu soylenenleri… Aslında duyuyordu.. ama dinlemiyordu artık… Gizli bir baskıda hissederdi kendini hep… O yuzden vazgecmişti artık dinlemekten… Sadece içini dinleyecekti. Yapabilirse…

“Kızınızı ne kadar iyi yetiştirmişsiniz” sözunden nefret ederdi.. Kızınızı ne guzel kendinize benzetmişsiniz in farklı bir soyleniş tarzıydı bu cunku.. “Hayallerini ne kadar guzel ertelemiş, bastırmışsınız” demekti bir bakıma… Duygularıyla beraber düşlerinde kaybolmasına iyiki izin vermemişsiniz demekti hatta… Anasına bak kızını al gururuydu belki… ama yanlış bir suclama gibi gelirdi bu haykırış her zaman… çünkü içinde büyük bir aşk, büyük bir idol vardı…

Onu durduran birçok ses vardı… kendi karmaşası içinde boğulan binlerce tını… kendi iç sesini duymaya gidiyordu… nefes alacaktı artık…

Kesişim noktasında sadece durdu. Hafifçe gülümsedi. En sevdiği kot ceketini almış, saçlarını dibine kadar kestirmişti. Hep kısa saçlıydı… Çirkinlik olsun diye diil, sadece kafasında olanlar bi parça olsun gitsin, yeni bir hayat için uzasınlar diye dusunmustu. Yeni bir hayata başlasınlar, saçlarına takılmış olan kelimeler gitsin istemişti… Kökleri tabiki onu yalnız bırakmayacaktı ama en azından birazcık kendisinden uzaklaştırabilecekti. Bi de tabiiki uğraşmak istememişti amacına dogru koşarken güzellik ile… Begenen böyle begensin diye bi dusunceyle devam etti kendine kapanık oturuşuna…

Gülümseyişi çok kurnazcaydı. Siz ne derseniz diyin, ben yapıyorum ve gidiyorum bakısın attı… binlerce gozyasıyla beraber kapıya dogru yoneldi. Hiçbirşey duymuyordu. Aklında geride bıraktıgı o tanıdık kokulu son çayın son yudumunu alamamış olmanın verdiği iç burukluğu ve uçaktan indikten sonra başına gelecekler… yolculuğu başlamıştı artık kendini tanıyacaktı.

İçi çok buruktu. Ardında kocaman seneleri bırakmış, tamamiyle bir sıfır olmak üzere, kendince yüz olduğu bir seviyeden çıkarak yola koyulmuştu. ,

Gitmeden çok az once aşık olmuştu. Ve tabiiki karmaşık X jenerasyonlarından birinin kafa karışıklığı nedeniyle terkedilmişti. Kendini ifade edemediğini zannediyordu. Sonradan anlayacaktı aslında kalp kırkılığının yersiz olduğunu…

Arabaya bindi… Ağlayan. Gözyaşlarına engel olmayan telefonlar alıyordu. Ağzını açamıyordu. Sanki tamamiye duygsuzlaşmıştı. Aslında duyguları kendini yeni buluyordu. Sadece ilerideki 10 saati goruyor, kulakları kocaman bir ugultudan basla birşey duymuyordu. Hava cok sıcaktı. Ortalık sessizdi. Müzik seçimini bile arabadakilere bırakmıştı. Halbuki coşkulu bir müzik dinlemek istiyordu içi. Ama aslında huzunlu bir ortam vardı. Ve zaten cogu zaman müzik zevkleri tutmazdı. Çunku duyguları farklıydı birbirinden. Tecrubeler ve mantık aynı gidiyordu belki ama bundan bile kurtulmaya cabalıyordu. Sadece sabrediyordu. Son 2 saati kalmıştı. Biraz goz yası dokecekti belki ama mutluluguna dogru yola cıkmıştı artık. Geri donusu yoktu...

Bu boşluğu tanımlamak istemişti beyni... ama kalbi durdurmuştu... Sadece yuruyecekti... Varolan gerceklikle baglantılı olarak kendi düşlerinin goturdugu yere gidecekti.. Artık huzurluydu...

İç hatlarda indi. Aktarmasına daha 5 saat vardı. Pazarlama sıkıcılıgının bir eseri olan sadakat kartın esirleri olarak Puanlarla alınmıştı bilet. O yuzden uçuş saatini bile kendi istediği şekilde ayarlayamamıştı. İçinden sessizce kıstlanmışlığına isyan ediyordu. Ama koşullara uyan o yetiştirilme tarzı sessizliğini bozamadı. Kocaman bir bavulla bir kafeye oturdu. Birçok telefon etmek istiyordu. Herkesi aradı tek tek... Biraz da yazmak istedi ama laptopu acmaya usendi. Kalem aradı ama bulamadı. Hep esprituel bi yaklaşımı vardı hayata. 55 kiloluk bavulda fazlalık olmasın diye kalem almadı heralde diye dusundu. Kendi kendine gulumsedi. Bir sigara yaktı ve ucus saatini beklemeye basladı.

Çok dusundu. Gideceği yer hakkında heyecanla birçok makale okudu. Yapmak istediklerini gozden gecdirdi. Hep gulumsuyor, ve gulumsemesine engel olamıyordu. Artık kabından cıkmıştı. Düşlerinin goturdugu hayatı yasayabilecekti. Kendi yansıması olacaktı. Herhangi bir karmaşa onu etkileyemeyecek, sıfırdan bilinmezliğine mutluluguna dogru gidecekti. Içi dümdüzdü. Sadece gelecege karşı duydugu heyceanı tasıyor, korkmadan adımlar atıyor ve neredeyse sekerek bulutlarda geziyordu. Tabiiki onu yere indiren 55 kiloluk bir gerçek vardı ama bu onun ucmasına engel olamayacaktı. Donmek istemediği bir yol olduguna sonradan farkıa varacaktı. O anın heycanını şimdilik ortadan kaldırmayacaktı. Gununde, orada yaşayacaktı. Herhangi bir ses onu etkilemeycekti ve mutlu olacaktı... Huzurlu... Maceralara acık bir eglence yasayacaktı. Basına ne gelebilirdi ki??? En fazla hayatı sona erebilirdi. Korkusu yoktu bu yuzden. Yuruyordu ve mutluydu.

Bircok anonsu aynı anda duydu. Kolları o kocaman bavulu tasımaya calışmaktan agıryordu. Bacaklarını bavulunun uzerine uzattı. Uzaktan bakınca tasındıgı belli oluyordu. Ama cok kişinin umrunda değildi. Belki bir dusunur, 10 saniyeliğine onun hakkında bi izlenim edinmişti. Bu ile guzel bi histi.. Ama bunu bile biliyo olmak kotuydu aslında.

Deske dogru yurudu. Bir kız gordu. Durmadan gorevli kızı ikna etmeye calışıyordu kız. Meraklı kişiliğine engel olamadı. Fazla bagaj parası ödememek için çırpınan bi kız gördü.. Hafifçe gülümsedi.. Çok umrunda diildi kızın ne için çabaladığı.. Çünkü O zaten belki milyonlarca para ödeyecekti. Ama dayanamadı. “Bende de fazla bagaj var yardım edermisiniz?” diyerek c-in deskindeki o tatlı kıza yaklaştı. Ama o umutsuz bakışları asla unutmayacaktı. “55 kilo mu?? Hmm bakalım sizin için naapabiliriz?” dedi kadın. Sonra o kadar excess ten bayaa bi indirerek iyi uçuşlar dedi. Ha yine yapmıştı yapacağını.. Ödetmişti.. Ama daha az... Zaten her uçuşunda başına gelecek bir durumdu bu.. alışmalıydı..

Uçağa bindi.. Bin tane beyaz atletli fazla kıllı altın kolyeli adamın arasında oturuyodu. Hani gitmek büyük bişeydi ya normalde.. Bu kadar adamın o uçakta ne işi olabilirdi.. Kahkahalarına engel olamadı.. Diğer kız da onların arasına sıkışmıştı..

Uçak indi.. İçinde sanki hayatı boyunca orda yaşamışcasına büyük bi tanıdıklık vardı. Sanki bütün yolları biliyordu.. Sanki onundu... Ama çok huzurluydu.. bi taksiye bindi diğer kızla beraber.. Opera civarında indi.. Herşey ters gidiyodu.. Ama mutluluğunu hiçbişeye deişmezdi.. Bu sefer gerçekten yeni birşey başlıyordu çünkü...

--- Devam Edecek ---

Oyuncak Ayılar

Sarılmanın anlamını araştırdın mı hiç? Aslında ne demek oldugunu? Aslinda ne zaman ihtiyacın oldugunu? Kendine bile sarılırsın bazen farkında olmadan.. yalnız kaldıgını hissettiğin ilk an özellikle.. bir anda içinde bir güç doğar ve sarılrısın kendine… güler geçersin belki ihtiyacı olanlara.. yürürsün… Ardından hayata sarılırsın.. belki dort kolla… bırakmazsın… onunla beraber koşarsın yollarda.. yetişmeye çalışırsın belki bazen… bazen de o kadar cok sıkar ki kollarıyla seni bırakıp kaçmak istersin… ama ellerini bırakmaz asla senin… tutar… yanında ayırmaz… farketmezsin… sen bıraksan, o bırakmaz seni…

Küçük bir çocukken o dev gibi insanların nası birbirlerine sarıldıklarını hayretle izlerdim.. çocuklar için değilmiydi çünkü sarılmak? Sadece çocuklara sarılınmazmıydı? Hadi onu geçtim çocuklar da bi yerden sonra ağlamaya başalamzmıydı?? Değerini bilmezmiydi? Nasılsa arkası gelecek olan bi sarılma.. Nerden bilebilirdin ki aslında hayata sarılman, onu kucaklaman gerektiğini… hep seni kucaklıycaklar zannetmezmiysin sen de? Ne garip değilmi?

Peki neyi kucaklaman gerektiğini nerden biliyordun hep? Ya da kimin seni kucaklamasını, böyle sımsıkı, sıcacık, yumuşacık sarmasını?? His dedikleri bu muydu? Aile sıcaklıgının dısında başka bişey aramazmıydın sende? Bi arkadaş, belki bi yandaş… Yaş ilerledikçe bir sevgili, yada bir hayat…

Hayatının nereye gideceğini sorgulamaktan sıkılmadınmı hala? Her gün derin bir iç çekişle uyanmadınmı? Koy verip gitmek istemedinmi? Hayallerinde yaşamayı düşünmedinmi? Yada çocukluguna geri donmeyi.. Bırak ya alien sarılsın sana kolaylıgını istemedinmi? Bu yuzden değilmi zaten bu kargaşa??

Herşey sıfırdan başlasa keşke… Şimdiki aklıyla doğsa insanlık.. Akıp giden bir zaman içinde değil de, kendi zamanında yaşasa varlıklar.. Kendi zaman akışını kendi yaratsa keşke... Her sıfırda, başka sıfırlarla karşılaşsa keşke... birde birlerle, ikide ikilerle... meta ya bile gerek kalmaz belki... utangaçlıklar, sıkıntılar ortadan kalkardı belki...

Bu tam değişim sureci olsa gerek.. Benim hayalim bu değildi ki!! Kendi hayal kırklığımı kendim yarattım bu sefer. Gözümde fazla buyutmusum hayatı… Haksızmıyım… Hadi koyver gitsin… soylemesi kolay… ama nedenhep bi arayış??? Bunu cozemiyorum işte… tam da sıfırdan başlamışken yeniden… belki de 1 e karşı ben sıfırda oldugum içindir ne dersin? Ama bırak… ne guzel bırakmıştın zamana kendini… akıp giderken yetişiyordun… o gunlere nooldu acaba? Devam edicek darken yine bi saçmalıkla karşılaştım… hemde kendi kendime kendi içimde… nereye kadar bu arayış??? Nereye kadar bu daraltı??? Nereye kadar bu çene ağrıtan zoraki gülümsemeler… nereye kadar inançsızlık… kendine ve hayata ve herşeye ve hayata ve herşeye ve hayata ve herşeye…

Bırak… dene bi daha… topla gücünü… yürü… sonra koşarsın.. hatta emekle… sonra yürürsün… her defasında bir “sıfır”la karşılaşmak sıkıcı belki… belki de eğlencesine varamayacak kadar kısıtladın kendini.. sana sarılacak kimse yok diye üzülme… sıcak yatağına girdiğin an rüyaların seni bırakmayacak zaten… ve oyuncak ayıların kollarının hep uzanmış durumda olduğunu asla unutma….

İmge

Her imgenin ayrı bi dili
Her dilin ayrı bir anlatımı vardır..
Her anlatımın bir şiiri
Her şiirin de bir notası

Notaların sessizligini dinledin mi hiç?
Sol anahtarı hiç boş gelmedi mi sana
Etrafına baktıgında farketmedigin
Farkettiginde sasırdıgın bi yazı bile
Sana seni anlatmadımı bazen

Nefes aldıgını hissederken
Aslında boguldugunu
Boguldugunda bi parça daha öldügünü
Ölürken bi kez daha canlandıgını
Gormedin mi hiç

Duydugunu zannettiginde aslında sagır oldugunu
Gordugunu dusundugunde de kör..
Ne aradıgını bilmeden sadece kosturmadınmı
Kosturuken bi kez daha kanamadımı dizin

Yara bandı ararken sadece su bulmadınmı bazen
Buldugunda da onunla yetinmedinmi
Yetinmedkle kalmayıp koşmaya baslamadınmı daha dinlenmeden
Dinlendiginde de sıkılmadın mı

Hangi karmasadan bahsediyosun..
Hayat mı?
Kendinmi?
Ii düşün..
Sensiz hayatın … zaten yok…

Yazdıklarını donup bakıp okumak kadar , geriye goturen bi sıkıcılık yoktur hayatında bi yazar için..

Yap Yapabiliyosan Karmaşanda Empati..

-Hadi tatlım soyle artık!!
-Ya soyliycek bişey bulmaıyorum daha nası annatabilirim ki??
-Mesela daha duzgun kelimeler kullanabilrisin..Icınden gecenleri istiyorum.. Hemde hepsini!!
-Anlattım ya! Dahası yok işte seni seviyorum!
-Ama ben butun içini istiyorum.. Neden boyle konusuyosun?
-Bak guzelim.. ben soylerim herseyi.. sana seni sevdigimi soyluyourm hala altında bişey arıyosun.....

-Ya hale ya! Hala bana bişey anlatmıyo! Konusturmak için elimden gelen herseyi yapıyorum ama sadece seni seviyorum diyo.. Hatta bazen demiyo bile sadece yanımda tavuk gibi oturup elimi tutuyo.. anlamıyorum... Cok guzel.. Elimi tuttuunda ucuyorum evet.. ama anlatmıyo neler oluyo neler bitiyo.. Icinde neler kopuyo... Gercekten beni seviyomu? Istiyomu? Yoksa zorunluluk gibi mi geliyo.. Sıkıldımı sence? Yok bence kesin başkası var...

İnsan ilişkilerinin temeli dile baglidir dogru.. Dilin temeli, kokeni ve hatta bu konuyla ilgili olarak yapılan binlerce akademik calışma.. Tarihimzden bugune gelen, dönem dönem deişim gosteren binlerce sıkıcı bilim... Yeryuzunde bulunan milyonlarca çeşit deişik dil.. Ama hepsinde aynı anlam... Kullanım farkları ama duyuldugunda algınlanan binlerce aynı anlam... Ve son bi gulumseme... Ne gerek var..

Binlerce istegi var tum dunyanın.. Tamam temel ihtiyaclarda kullanılması gereken bi kultur dil.. Etkilerken karşındakini mutlaka kullanman gerekn ayrı bi kultur dil! En azından beden levelına atlayana kadar kullanılan bi geçiş sureci...

Hiç sevgilinin seni terkederken sana nasıl baktıgını gordunmu? Yada ozlediginde sacma sapan knusmalar yaparken sana nasıl sarıldıgını... Seni cok ozledim demek yerine soylemeden yanında saatlerce saatlerce durdugunu... "Ya ne gerek var ya, bazen tek bi dokunuş 1000lerce kelimeden daha degerlidir" dendiinde nası karşı cıktıımdan bahsetmiycem.. Yada her dakka soole tatlım soole hadi artık diye diretmelerimden.. Sıkıcı olan ne biliyomusun?

Herşeyin farkında olsan da, görsende, objektivite hayatında büyük yer kaplasa da, sanırım duygular konusunda ben aslında hiçbişey bilmiyorum…

1 Eylül 2006

Muzigin ruha ne kadar iyi geldigi konusunda hic suphelerimiz yok.. eminim… seni anlatan, tamamladıgını dusundugun, sevdigini sevildigini hissettigin bircok notanın aslında icinden cıkıyo olması ne kadar ilginc degilmi? Seni costuran ve huzunlendiren o notaların aslında senden cıkması da ayrı bi degişiklik tabiiki.. senin hislerini sen anlyosun gibi bi kısır dongu.. peki seni kim anlıyo o zaman ? herkes desem sasırırmısın?

Goz kapaklarım kapanırken gecenin bi korunde, uyumamayı ve beklemeyi sectim..


Ailelere de takıldı kafam bugün.. Ailelerin her zaman cocukları icin iyi seyler istemesi sonucuna varmak istiyorum artık.. Yapılan her negativitenin iyilik icin olduguna.. Su dunya uzerinde beni hayatımın sonun akadar terketmiycek 2 insan tanıyorum.. küçük, çekirdek ailem... Uzaga da gitsem, hayatlarında sorunlar da olsa, olum bizi ayırana dek beni terk etmiycek, kendi yolu ugruna benden vazgecmiycek iki insan..

Sadece ogrenmeleri gereken degisen dunyaya uydurulması gerekn ayakları ve gelişen dunyanın iletişim ilkeleri.. biraz psikolojik, biraz karakter, biraz zaman ve bir corba kasıgı hisler.. ve buyrun corbanız hazır.. afiyet olsun.. nasıl? Tadı guzel mi? ben begendim aslında biraz acı eksik kalmıs.. kalsın.. zaten acıya allerjim var her turlusune.. yutmak icin bile tekniklerin geliştirildigi bi yiycek hatta baharat cesidi.. ve en sevmedigim..

Hayatta neden vazgecersin diye sorsalar, para dermiyim bilmiyorum. Bu dunyayı ben yaratmıs olsaydım, belki para kavramını ortadan kaldırabilirdim.. onun yerine de bu sefer libyalılar dogmadan onceki teknikler gelirdi kesin.. koyun degistirmece, karıları kocaları deiştirmece, ve bilimum takas.. dedim ya.. ama 1, bu dunyayı ben yaratmadım, 2 hala hayallerim icin paraya ihtiyacım var.. amah hala soylerken sevmiyorum bu kavramı.. para.. ıyk.. cıkarın sozlukten.. money, d’argent para gibi terimleri.. bir aileyi de dagıtan, yanlıs anlasmalara da yol acan gıcıgın onde gideni.. sevmiyorum ama ihtiyacım var.. ask gibi.. aman paraya asık olma da..

Biyerden biyere gitmek ne kadar heycan verici dimi? Yeni insanlar, yeni asklar yeni maceralar.. aman tanrım… hazza bakarmısın? Ve sana kazandırdıklarına.. ama en acısı birisine gule gule demek deilmidir peki? Bu sekilde heyecanını da kaybetmezmisin? Nasılsa biticek diye baslamamak yasanan hayat uzerinde verilebilecek en yanlış karar olmasına ragmen o yolu secmezmisin?

Bilmiyorum…

10.8.07

Bir yüzük çıkarttım parmağımdan...

Biraz önce bir telefon aldım. Sanki, büyüdükçe çocuklaşan bi hikayede yaşıyodum... Rüya mı gerçek mi algılayamadım... Kapattım telefonu.. Ses bile çıkartamadım..

Hep erkek gibi yaşamaktan bahsederdik ya.. Güçlü kadın, erkek gibi.. Ama hep bişey vardı bizi farklı kılan.. Kadın gibi hissetmek..

Kadın gibi hissederken, erkeklerin aşabildiği çoğu şeyi aşamadığımızı farkettim. Ne kadar ilginç diilmi? Sanki söylediklerimiz sadece lafta kalıyomuş gibi geldi bana.. hani nerde aksiyon? Sıkıldım bi daha..

Mesela Erkekler ne olursa olsun arkadaşlıklarından vazgeçmezler.. Ne olursa olsun diyorum. Bi şekilde rayına girer.. Çünkü birbirlerinden başka hiçbişeyleri olmadığını çok iyi bilirler..
Mesela erkekler çok yüzeysel düşünürler. Yetmiş kere anlatman gerekir kendi duygularını ve mümkünse sadece bi dille.. Yoksa aval aval nası suratlarımıza baktıklarını bir kez daha görürsünüz..

Farklılar.. Bence akıllıca.. Sevmek, insanlık, dostluk ve kardeşlik uğruna...

Karmaşık varlıklarız vesselam.. Kadın olmak zor zanaat mirim.. Kadın olarak yaşamak kadar zor.. Kendi içini bile karıştırırsın ortalığı karıştırmanın yanı sıra.. Öyle bi batarsın ki, kör olursun... Objektif düşünmek bi yana hiçbişey görmessin belki de.. Belki de kadın aşktır ne dersiniz?

Ama neye aşk acaba.. Neye aşık.. Bence sadece kendine.. Hırsına.. Dişiliğine, kendine güvenine.. Kadın işte adı üstünde.. Paylaşıma kapalı, gözleri bağlı... Bana bile yazık.. Gerçekten yazık.. Tanıdığım kendini feda etmeyen, aşkına, dostluğuna feda etmeyen tüm kadınlara yazık..

Uzakta olana daha ağır gelirmiş yaşananlar.. Gerçekten içinde bulunmadığı için belki... Ama hissedermiş.. Parçalanını kalbinin en derin köşesinde görür, hissedermiş.. Canı yine de yanarmışş.. Kalp bu.. neyi görmez ki...

Kardeşliği hiç tatmamıştım, sizi görene kadar.. Paylaşmak, anlatmak beraber sevgiyi yaşatmak neymiş bilmezdim.. Sizinle büyüdüm.. Sizinle gördüm.. Ama bilmeyenden bişey öğrenilmeyeceğini hiç düşünmemiştim..

Ben büyümeye gidiyorum.. Belki de gerçek bir cadı olmaya.. Gerçekten görmeye, sevmeye ve beraberliğin ne demek olduğunu öğrenmeye.. Cadılığı görmeye... Yeşili hissetmee, Moru tanımaya pembeyi ve maviyi yaşamaya... Çok yalnız kalıcam belki.. belki de kalbimdeki yumruya, göğsümdeki baskıya bir yenisi daha eklenecek.. Ama fotoğraf karelerini hatırladıkça gülümseyeceğim en azından..

Biraz önce bir yüzük çıkarttım.. Bir daha takmamak üzere.. Renkli, sadece üç eşi daha olan bir yüzük çıkarttım parmağımdan.. Gözümden belki bir damla yaş düştü.. Ama belki... Duygularını, dostluğu, gerçek aşkı gerçek sevgiyi göremeyen kadınlar yüzünden bir yüzük çıkarttım parmağımdan.. Gerçekten onu taşımayı hak edene kadar.. Görene kadar... Öğrenene kadar..

24.7.07

Gel ufaklık beraber büyüyelim...

Hepimiz birer yansıma değil miyiz? Yada bir karmaşa olarak adlandıramaz mıyız kendimizi? Şimdiye kadar yaşamış olan insanların birer karışımı ve olmak istediğimiz insanların yansıması.. Peki kendimiz nasıl olabiliriz ki? Beni ben yapan budur ya da bu benim bana katlanacaksan bu şekilde katlan.. Nasıl karar verebiliriz ki? Toplumlar, kültürler, değişimler ve aynı kalanlar, mutluluklar, hüzünler, ve her kafadan çıkan aynı düşünceler fakat yönlendirilen farklılıklar, aynı istekler, fakat saptırılan koşullar… Aynı duygular fakat farklı karakterler, hatta davranış biçimleri… Duyguda, düşüncede, istekte aynı fakat yaşayışta, yetişmede, ağızdan çıkan sözde farklı… Peki yanlış ne?

Sürekli değişen zamana ayak uyduramayarak Toplumsal ve kültürel dogmalara inat yapılan hareket..

Kırılma ne o zaman? Yansımalar ve karmaşalar ile başka bir yansıma ve karmaşanın çatışması.. Basit bir Y2K. Resetle beyni ama düşünceler aynı kalsın.. Zamanda kaybol ve son… Tekrar başa dön ve tekrar reset.. Nası yaaaaaa??

Gerçek: Zaman asla aynı kalmaz.. Eylem asla bugüne uymaz.. Yanlış yoktur.. Zamansızlık vardır….

Yalnızlık.. Kendi filmini canlandırdığın, sevdiğin bir müziği arka planda çaldığın, kare kare fotoğraflarını hatırladığın, düşüncelerinde canlandırdığın tanıdık bir içtenlik, hatırladığın gözlerdeki bir gülümseme, kalabalıkta hissettiğin kıskançlık, sinir, ama mutluluk.. Yaklaşamadığın bir ten, yanındayken farkında olmadığın bir dokunuş.. Kabul edilmiş bilinenlerin yanında Amerika’yı yeniden keşfetme isteği, karşı çıkmalar ama sonunda bilineni kabul etmeler.. Koyun gibi olacaktık madem, neden zorlaştırdık ki yolumuzu? Tinsellik için mücadele etmektense, maddeler için boğuşmak gerekmez mi?

Hayat seni zorlar.. Her gün dener.. Sınar… Daralırsın.. Çıkmazlara sokar.. Sadece tecrübe kazanman için sıkar.. Hayatta yaşadığın her günü pembe görebilmen, yeşil yaşayabilmen ve mavi hissedebilmen için… Kaybettirir hayat sana… Yeniden bulabilmen için… Yeniden bulabildiğinde sıkı sıkıya sarılabilmen için.. Sıkı sıkıya sarılmadın diyelim… Yeniden kaybettirir, sen akıllanana kadar.. Bir yere, bir duyguya, bir tene alışmak zaman alır.. Yeni fedakarlıklar gerektirir.. Yeni sapmalara yol açtırır.. Yaşamın için doğru olduğunu düşündüğün an sarılmalısın gelene… Yoksa yeniden alışmak çok zaman kaybettirecektir sana… Hayat değişir, çağ atlayabilirsin… Hayatta modern bir şekilde kalmak isteyebilirsin… Hiçbir olgu bıraktığın gibi değildir belki.. Ama içindeki güç, hayat boyu yürüyeceğin yolun sen daha ilk doğduğun gün karmaşalarla oluşmuş, ilk çocukluk günlerinde yansımalarla temellenmiştir zaten… Bundan sonra eklediğin, artık senin için bir tecrübeden ibarettir…Temelin nasıl atılmışsa, dünya yıkılıp yeniden var olsa bile, düşüncelerin senin içindeki erdem ve istekle aynı orantıda ilerler…

İlişkiler.. Aşkın tek bir cinsel çekim olduğunu kabul ettik artık değişen dünyamızda.. Eski aşklar muhallebicisi açmak istesek bile, olmayacak dualara amin demiyoruz… Oyun olmasın, herkes içinden geldiği gibi davransın dediğimizde bile, küçük oyunlar oynamaktan kendimizi alamıyoruz.. İçimizden geldiği gibi asla davranamıyoruz.. Söyleyemiyor, “Gösteriyorum ya!” desek bile, hislerimizi göstermiyoruz…

İlişkiler, şu dönemde sadece destek amaçlı aranıyor hayatımızda… Kadınlar çeşitli nedenlerle feminizmin doruğunda dolaşırken, gücün dibine vururken, yalnız başlarına karar verip özgürlüklerini ilan ederlerken, bir bakıma erkekten daha erkek yaşarlarken; erkekler de bu duruma fazlasıyla sıkılarak, bilindik senaryolarında hayat ve aile kurtarıcı rollerini oynarlarken, aşka vakit kalmıyor tabii ki.. Koşturmalardan, hep bir yerlere yetişmeye çalışıyorumlardan, “Önce kendimi kurtaracağım!” çabalarından, yaşanabilecek ortak noktalara bile vakit kalmıyor tabii ki… Karşı cins, ilişkiler, tamamiyle hayatta kalınabilecek bir destek, ve biraz da biyolojik destekten ileriye gitmiyor artık… İstekler, mutluluklar hepsi hayallerde kalıyor, rüyalarda görülüyor hatta fallarda yaşanıyor artık…

Hep bir hayalim vardı… Hayatta kalma mücadelesi veren, farklı yolları aşarak bu güne gelen, ve bir anda hiç tahmin bile edilmeyen bir anda karşılaşan, çekime kapılan beyinler ve kalpler… Kendi karmaşasında boğulurken, nefes almak için su yüzüne çıktığı an aynı orta noktada buluşan beyinler ve kalpler... İyi günü her türlü geçirten kahkahalarla, kötü günü her türlü zorluğuyla beraberce aşabilen, uaktan imrenerek baktığım mutluluk karelerine yerleştirdiğim beyinler ve kalpler...

Anlayışla, mutlulukla, çatışmalarıyla.. Ama sonuna kadar gerçekliğiyle… Oyunsuz… Beraberce, sonuna kadar birbirine destek, sonuna kadar birbirini yukarı çeken, sonuna kadar sevişilebilen, birbiri için her gün yeni bir güzellik bulan, canlı, birbiri için heyecanlı, sonsuza kadar mutlu…

Hayal değil mi bu karışık hayat üzerinde? Bu boğulmalar dünyasında? Hayal… Zaten bu yüzden çekip gitmedik mi? Söylediğimiz her kelimenin aksine, gösterdiğimiz her güzelliğe zıt olarak, yaşattığımız her mutluluğu yalan dedirtip gitmedik mi? İnançlarımızı tam yeniden kuracakken, yeniden alabora etmedik mi? Hayallerimizdeki gerçeklik bitti, hayatımızdaki gerçeklik geri geldi…Mantık!

Her hayatın farklı bir öyküsü, herkesin farklı bir tarihi varmış. Zamana meydan okumak yok artık sözlükte… Sakin sakin… Sabırla… Korkularla yok etmektense bir gerçeği, gel hadi ufaklık… Gel beraber yeniden büyüyelim…

Madem fotoğraf çekemiyorum.. Anlatırım..

dar bi sokak dusun.. tunalıyı dikine ortadan ikiye böldugun boyutlarda en fazla.. gece her tarafı ışıklı.. sokaga girince kıvrımı gorebliyosun.. hafif bir "s "şeklini andırıyor kafanı kaldırıp sonuna kadar baktığında.. önüne eğme zaten.. sıkıcı oluyo.. yerlerde aynı kaldırım taşları var.. bazıları arnavut kaldırımı ama geneli beton... Sokağın sonunda geceleri pıtır pıtır yanıp sonen eiffel kulesi.. Sewimli duygular hissettiriyo sana... Özgürlüğünü çağrıştırıyor... Duygularını harekete geçiriyor.. Derin bir nefes alıyorsun Küçük bi gülümseme yaratıyor dudaklarında.. yürümeye devam ediyorsun yawaş adımlarla... İki sokak sonra sağa döyorsun.. tam bir ara sokak.. çeşit çeşit ülke restaurant'ının bulunduğu, nereden geldiğini bilmediğim inceden bi melodinin duyulduğu sokakta yürümeye devam ediyorsun.. gündüzse bir anda kalabalık çocuk grubuyla karşılaşıyorsun.. hepsi sigara içiyor.. Yazık bu avrupaya bu yaşta sigara içiyolar diyosun hem de okulun onunde... !! Sonra kendini lisede gizli gizli sigara içerken goruyosun yeniden.. Gulumsemen artıyor.. Sokakta kahkaha atabilirsin... Herkes alışık.. sadece deli heralde diyolar.. ve kafalarını cevirip gidiyolar... Deli olmanın verdiği huzurla devam ediyorsun yürümeye... Etrafta birçok gösteri ilanı görüyor, dönmeden buna da gitmeliyim diyorsun... Solda bordo bir kapının önünde duruyorsun.. Sertçe tuşlara basarak kodu giriyosun.. Tıkır.. ilk kapı açıldı... Karşına cam bir kapı çıkıyor... Bu sefer yawaşça basabilirsin tuşlara.. Tıkır.. Açıldı... İçeri giriyorsun.. En alt posta kutusunda adını görünce bi gülümsemen bir kat daha artıyor... Karşında, iki apartman arasındaki küçük çiçekli bahçeyi görünce, bi masa atıyım da muhabbet ediyim diyosun içinden... sora arkanı dönüp tahta, dönen erdivenlerden yawaş yawaş ikinci kata çıkıyorsun... Oratdaki kırmızı kapıya yaklaşıyorsun.. Anahtarını çıkartıp, üstünde aslan kabartması olan tokmağı serttçe kavrayıp kapıyı açıyorsun... Ahşap döşemelerin ve kahverengiyle pembenin hakim olduğu eve giriyorsun..... Solda red Kit in gittiği salonların kapısından girişi olan bi mutfak goruyorsun... Yemek pişirmeliyim.. Bulaşıklar da var ama sora yaparım diyosun.. Zaten ev diye düşünmeyebilirsin ilk görüşte.. Oda aslında ama tam teçhizatlı olduğunu hatırlayınca, gülümseme oluyor sana kahkaha! perdeyi açıyorsun... karşı komşularına el sallayıp yatağına atıyorsun kendini... televizyonu açıp uyumaya çalışıyorsun.. Bir anda irkiliyorsun sonra... uyuyarak zaman kaybetmemeliyim... Çok iş var yapılacak! Hemen bir kadeh kırmızı şarap alıyorsun... Işıkları açıp, sigaran koku yapmasın diye mumlarını, tütsülerini yakıyorsun.. Bilgisayarını açıp, müziğin eşiliğinde başlıyorsun çalışmaya... Saati farketmiyorsun... Ve sonunda uyuya kalıyorsun... 50 adımlık yolculuğun yarına kadar sona eriyor.. Bu 50 adımın dışında hiçbirşey rutin değil.. Karşına ne çıkacağı ise tamamiyle senin senaryona bağlı... Ama her son 50 adımı atmaya başladığında, içine bir huzur doluyor.. Nedenini sorma.. Doluyor işte!...

.......................

Hani kare kare gozunun onune gelir ya yasadiklarin... Bi melodiyle, bi tatla aklina gelir ya yaptiklarin... soylediklerin... Hani parmagini bile kiprdatamazsin ya bu durumda dalar gidersin sabit bi noktaya...

Hani koklarsin ya gecmisi ozlemle... icinde ayni kipirti buyur gun be gun... deismistir rotan ama hislerin ayni kalmistir.. Yolun sonunda nereye varacagini bilerek giderken dinledigin muzigi duyunca o ana geri donersin ya... O ana geri gidersin... kareler siklasir... deigsen zamana haykirirsin sessizce kimseler duymasin diye...

O kadar cok kahkaha atarsin ki, yabancilar seni mutlu sanar.. ama sadece yabancilar... Tebrik ederler seni; kaybolmus hayatlariyla karsilastirinca seni ve kendilerini... Ama bilmezler ki sen daha kaybolmussundur... Anlamazlar.. İmrenerek bakarlar...

Karanlikta parliyosundur aslinda ama farkinda degilsindir... sen kendi karanliginda bogulurken, bi el mutlaka uzanir.. farketmessin.. bakmasin o yana.. ve farkettiginde mutlaka arkasini donup gidiyodur ... yine daralirsin zamana... Adarsin kendin disindaki her turlu materyale kedini... isin insanlardan once gelir.. unutursun kendini... kendimi bulucam cabasiyla iyice kaybedersin...

yalnizliginla basbasa kalinca, dusunursun geceler boyu.. bir tek kendine soyleyemezsin o gulumseme yalanini.. hep birseyler eksiktir dolduramazsin.. Ambalajini acmaya kendin bile korkarsin... yaklasamazsin... Hayallerindeki gerceklikle, gerceklik catistiginda, dus kirikligina ugrarsin...

Gir o yola zamani geldiginde... Nerede olursan ol gir.... Korkma... Senden farkli olmadığını göreceksin... Aslında sıkıca sarılmamak icin kendini nasıl zor tuttugunu birkez de kendin göreceksin...

Cunku hayaller yalniz yasanmiyor.... Zor... ama gir...

Sonsuz bir Senaryo mu Tesadüf mü?

Kader dogru kelime degil tanımlamak icin... Belki de dinle yakından alakali insanların tabiri sadece... Yada bi isim bulamadıkları için kader diyerek gecerler.. Anlamam.. Ama ilginctir, boyle buyudugumuz icin mi yoksa icinde bulundugumuz toplumda " Çok kullanılıyo ben kullanmassam ayıp!" dusuncesiylemi bilmem ama ben de kullanırım... Oturup dusundukten sonra da senaryo demeye karar veririm her defasında... En sevdigim ve bu aralar bagimli kaldigim bi diziyi arka arkaya izleyince ilginctir, basina ilginc bi olay gelecek butun karakterlerin on plana cikarilmis oldugunu gordum... Aradan bir hafta gectikten sonra izlemekle ard arda izlemek arasinda buyuk farklılıklar oldugu bayaa goze carpıyo... Hic beklemediin bi karakter, bir anda basrole dayanmaya yaklasmis, ve sonraki bolumde boooommmm!!!! Olay onunla patlıyo... İlginç dimi?? Bi de tesadufler var. Dine tamamen zıt, etiklere aykırı, hatta biraz tinsel... ruhani bile diyebiliriz.. tamam din kavramına yakın ama gunumuzun bu insan elektrigi dalgalarıyla fazlasiyla butunlesmis dusunce yapisina daha da yakin... Ne tesaduftur ki karsına boylesine bi olay cıkmıştır! O zaman madem inanmıyorsun kadere senaryoya, bişeyler ogren de işe yarasın dimi ama??

Yasadigimiz su gune gelene kadar bir dizi olaydan gectik belki.. Bir dizide bulunan bircok yeni bolum.. Ve her yeni bolumde on plana cıkmaya calışan ama sadece gordugumuz bir dizi yan karakter... ve sonra bir gun buyuk bir bombayla hayatımızın içine girme sahnesi... "Sadece gozune carpan o ufacık insan nası olabilir de bu kadar buyuk duygular hissettirebilir ki?" dusuncesi, ve sabahlara kadar atamadigimiz ardi arkasi kesilmeyen film kareleri.. Daha da ilginci, zincirleme baglamda cozulen tanismalar, kurtarılmayı bekleyen hayatlarin karsisina cıkan yepyeni belki de hic farkedilmemiş suratlar... Girilen bir cafedeki sadece bir merhaba, sorası ne olucak acaba diye dusunduren bir cok soru işretli zamanlar... Biri biterken digerinin baslamasi... ilginç...

Ya da karsit gorus... Kaderci yaklasim... Kader demiyoruz... Sonu belli olmayan senaryo... Nerden bilebilirdik ki su anda yasanan iluzyonun, zamaninda basrol olmus bi duygunun sonunda karsimiza cıkacagini? Ilginc dimi? Belki de karsimiza ciksin diye boyle yazilmisti sonsuzlugumuz... Belki de bununda bir iluzyon oldugunu anlayabilmemiz icin bir tesaduftu... bilinmez... o yuzden sonsuz bi dongu degilmi zaten? Hatta ikilem... Hatta hipokrasi.. Hatta biraz da "Beyin dalgalarimla karakterimle ben cagirdim! Neden inanmıyorsunuz?" duygusu...

Bunlarin hepsini karistirinca icinden cikamayiz ya cogu zaman.. hangisine inanacagimizi asla hicbirzaman ogrenemeyiz, bilemeyiz... Bir seye inanmak istiyorsan gercekten eger; unutamasan bile gecmisi, gecmisin gelecegin icin sadece bir basamaktir... Gecmisini basamak olarak nitelendirmek acitir cok iyi bilirim.. Degerini kaybeder tum duygularin ve karakterlerin... Ancak akıl hastanesinde sonlanmasını istemiyorsan filminin, basamak de tesadufle gelen yada nasılsa senaryomda yeni bisey daha vardır merak ediyorum noolcak acaba de... gec ve git... Iz birakırsın... İnan bana...

Peki ya duygular?...

Tatlı Ruyalar...

Kendi basına ozgurlugunun tadını cıkardıgını dusunurken, durup duruken biri "yarın solacak olsalar bile yine de cicek almak güzeldir" diye bi buket gul uzattımı sana? Bi anda gulumseyip, ardından gecenin akısına bıraktınmı kendini sisli ve soguk havada... O hafif basdonmesini yasadın mı içinde... Hayalindeki evi anlattı mı sana? Yerini? Denizi asip uyumaya gittiginde, gece karanlıgında renkli hayatına dalmadan once içinde yeniden bi sıcaklık hissettinmi? Ardından yeni gune piyano tınılarıyla uyanıp, karsında tutamadıgın ama yasanan aska sadece imrenerek baktın mı? Sanırım bu da ruyaydı...

Şşşşş...

binlerce yeni insan ve hepsinin bi kesişim noktası şu an.. nerden nereye gidiyoduk da karşılaştık burada? hangi kaybolmuşlugun haritasını çıkartıp bugune geldik? hangi duygulardan gectik de şimdi şoyle derin bi nefes alıp durduk ve sadece baktık.. benciligimiz hepimizin onune ne zaman gecti? kocaman bi sarılmayla kucucuk bi gulumsemenin mutlulugunu ne zaman unuttuk? kendimize bu kadar mı baglandık? kendimizi bırakırsak harita bile yardımcı olamıycakmıydı?

bigun uyandıgımda buyuk bi kalp carpıntısı hissettim.. anlamadıgım onlarca dilin icine kendi dilim de eklenmisti.. baktım.. sadece durdum ve gulumsedim.. anlamıyorum.. o zaman yola devam!!

ilk adımımı attım.. belki de ilk defa baba dedim .. sora yoruldum durdum .. bi soluk alıp yeniden anlamadıgımı farkettim.. karmasanın tam ortasında nereye gidecegimi bilmez, kalakaldım.. kulagıma muzimi taktım.. gecmişin huznune gelecegin heycanına daldım.. yaptıgım buyuk bi hataydı ama simdiyi unutup bakıslara daldım...

hatırladım.. anlatılmak istenenin gozlere yansımasını.. dokunsun konusmasını.. gulumsemenin hazzını ve cekip gitmenin sessiz uzuntusunu...

sonra birçok deişik dilde yaşanan aynı duyguları, duyguların bakısını gordum.. herkesin kendi dilinde ne kadar kaybolmus oldugunu gordum.. yasa dedim.. kayboldum ve yeniden haritamı cıkartıp yola cıktım..

21.4.07

Anlatsana

Her içtiğin yudumu ileride kusman mı gerekir? Sarhoş olacağını bile bile görmen mi gerekir acaba? Hadi gördün diyelim, neden yeniden duymak istersinki? Ya da dokunmak o hisse?

Dairen tam tamamlanırken, karşına gelecek olan sessizliği yaşamayı bu kadar mı istersin ki? Ne gerek var hadi bağırsana!!! Sessizlikten sağır olmuş kulakları açsana...

Sevgiyi tanımlatsana... Karakterle sevginin çatışmasına izin vermesene.. Hadi verdin diyelim, dursana.. Duysana.. Dokunsana.. Derinlerde boğulsana... Onunla beraber boğulmana izin versene.. Nedir ne değildir diye sormadan gözünü kapatıp atlasana... Konuşsana..

Gözleri anlamayacak kadar aptal insanlarız hepimiz.. O kadar buyuk bir aptallıkki hemde gözleri bağırırken kalp kör oluyor bir anda... Tinsellikten nesnelliğe dönüyor istemeden.. Gerçekle yüzleşmekten korksana... Korktuktan sonra korkunu sevip doğrulsana... Hareket etsene...

Sarhoşluğuna kapılıp uyuşsana.. İstediklerinle savaşsana... Durmasana...

Kelimeler varken bile doğru kullansana... güzel yazsana... içindekileri doğru aktarsana... bakışlarınla dokunuşlarınla kalbinle beyninle birleştirip bir insan yaratsana... Yada sadece bir yazı yazsana gözlerinle... Anlatsana...

20.4.07

Her paragrafa bir duygu

gecenin bittiği yerde başlar belki de kalp atışları.. yada gördüğün bir resmin ne kadar aynı olduğuna karar vermen gerekir.. ya da yaşanan bir hayatın ne kadar paralel.. Ayın ne kadar ay gibi, gecenin ne kadar aydınlık olduğuna karar vermen gerekir önce..

düşüncelerin başladığı yerde biter gözyaşı... belki de bir dükkanda.. belki sadece bir koltukta... seçmen gerekir rengini... istediğini alabilene kadar... adım atman gerekir ki dükkana önce görebilesin rengi..

vazgeçmen gerekir tuşlardan bazen... bazen de sadece bir mum ışığından... aydınlatmasını beklediğin dünyaya karar vermen gerekir önce... sonra yavaşça yakmalı ardından üflemeli...

notaları anlaman gerek önce... hangi sesi çıkarmak istediğine emin olmalısın... hangi notanın nerden çıktığını görüp ardından tadabilmelisin... tatlı olmalıdır... yüzünü buruşturmamalısın... ayakların kulaklarında yankılanmamalı... kulakların ellerini tutmamalı ki bulanmayasın...

önce basit olmadığını anlamalısın... yada bayağı... ya da banal... ya da sıradan... düşüncelerini yemelisin önce... yemelisin ki dokunabilesin... hissedebilesin... yutabilmeyi öğrenmen gerek zaten... ki devam edebilesin...

yutarken nefes boruna kaçabileceğini bilmelisin bi spagetti parçsının... yada ekmeğin en sert yerinin boğazını yırtarcasına miğdene gitme isteğini hissedebilmelisin... üzerine bi bardak su mu içmelisin acaba ki yumuşatsın... kolayca hazmedebilesin...

suya limon koyarsan daha kolay hazmedersin... belki de dünyayı yalnızca o kadar kısa aralıklarla sen kirletmezsin...


kusarkena dünyaya gördüklerini, görmeseydim dememeyi öğren önce... öğrenmenin kalpten olduğunu anlamalısın ardından... kalbin çarparken balıkları anlayabilmelisin... ve karşına çıkan yanılsamanın aslında zamanında senden birkaç parça olduğunu anlayabilmelisin..

ayın şeklinden ismine, tanıdık bir hayatı yaşadığını kabul etmelisin... içindeki manyaklığın aslında sadece parmaklarında bittiğini anlayabilmelisin önce... parmaklarından dünyaya yayıldığını görmelisin... burnundan da uzaya...

saçındaki tokanın eşini bulduğunda sevinmelisin... gölgen yalnız olmayacağı için delirmelisin mutluluktan...

bir kelebek görmelisin ardından... beyaz... yumuşak.... sarı....

dinlemelisin...