30.8.07

Voyage Voyage... et Jamais de Reviens... (Part1)

Kollarını bağdaştırmış oturuyordu yuvarlak masada. Bacakları da çapraz, bacak bacak üzstüne atılmıştı. Yanında konuşan 5 farklı insan vardı. Beş farklı görüş ama hepsinin birleştiği tek bi nokta… Kendisi…

İçeriden hafif bir müzik geliyordu… Duymak istediği sadece melodiydi… ve birkaç nota… Müzik her zaman ritmine göre belirlemişti hayatını… Ağlama müziği de uyku müziği de farklıydı. Gülerken bir anda hüzünlenmesinin sebebi, müziğin onu hayallaerine götürmesiydi… Bazen eskiye, bazen geleceğe… Hayatı boyunca bir müzik aleti çalmamıştı. Ama bas sesler onda çok güzel hisler uyandırırdı… Hep hayal etmiş, ancak sokak müzisyenlerinin yanında dururken bir kere olsun, flütünü çıkartıp çalmamıştı. Ya da özendiği o çellocular gibi yuklenip metroya binmemişti. Notalarını hissederdi bazen sadcee kabına baktıgında, ama hep gerçek hayatın içinde yaşamaya alıştırmıştı kendini. Nasılsa biraz sonra yurumeye baslayacak, ve matematiksel ama sosyal dunyanın içine dalacaktı. Karmaşaya… Kendi karmaşası olmadığı için mutsuz olacaktı ama aralarda pırıltıları gormeye devam edecekti… Görebilirse…

Duymuyordu soylenenleri… Aslında duyuyordu.. ama dinlemiyordu artık… Gizli bir baskıda hissederdi kendini hep… O yuzden vazgecmişti artık dinlemekten… Sadece içini dinleyecekti. Yapabilirse…

“Kızınızı ne kadar iyi yetiştirmişsiniz” sözunden nefret ederdi.. Kızınızı ne guzel kendinize benzetmişsiniz in farklı bir soyleniş tarzıydı bu cunku.. “Hayallerini ne kadar guzel ertelemiş, bastırmışsınız” demekti bir bakıma… Duygularıyla beraber düşlerinde kaybolmasına iyiki izin vermemişsiniz demekti hatta… Anasına bak kızını al gururuydu belki… ama yanlış bir suclama gibi gelirdi bu haykırış her zaman… çünkü içinde büyük bir aşk, büyük bir idol vardı…

Onu durduran birçok ses vardı… kendi karmaşası içinde boğulan binlerce tını… kendi iç sesini duymaya gidiyordu… nefes alacaktı artık…

Kesişim noktasında sadece durdu. Hafifçe gülümsedi. En sevdiği kot ceketini almış, saçlarını dibine kadar kestirmişti. Hep kısa saçlıydı… Çirkinlik olsun diye diil, sadece kafasında olanlar bi parça olsun gitsin, yeni bir hayat için uzasınlar diye dusunmustu. Yeni bir hayata başlasınlar, saçlarına takılmış olan kelimeler gitsin istemişti… Kökleri tabiki onu yalnız bırakmayacaktı ama en azından birazcık kendisinden uzaklaştırabilecekti. Bi de tabiiki uğraşmak istememişti amacına dogru koşarken güzellik ile… Begenen böyle begensin diye bi dusunceyle devam etti kendine kapanık oturuşuna…

Gülümseyişi çok kurnazcaydı. Siz ne derseniz diyin, ben yapıyorum ve gidiyorum bakısın attı… binlerce gozyasıyla beraber kapıya dogru yoneldi. Hiçbirşey duymuyordu. Aklında geride bıraktıgı o tanıdık kokulu son çayın son yudumunu alamamış olmanın verdiği iç burukluğu ve uçaktan indikten sonra başına gelecekler… yolculuğu başlamıştı artık kendini tanıyacaktı.

İçi çok buruktu. Ardında kocaman seneleri bırakmış, tamamiyle bir sıfır olmak üzere, kendince yüz olduğu bir seviyeden çıkarak yola koyulmuştu. ,

Gitmeden çok az once aşık olmuştu. Ve tabiiki karmaşık X jenerasyonlarından birinin kafa karışıklığı nedeniyle terkedilmişti. Kendini ifade edemediğini zannediyordu. Sonradan anlayacaktı aslında kalp kırkılığının yersiz olduğunu…

Arabaya bindi… Ağlayan. Gözyaşlarına engel olmayan telefonlar alıyordu. Ağzını açamıyordu. Sanki tamamiye duygsuzlaşmıştı. Aslında duyguları kendini yeni buluyordu. Sadece ilerideki 10 saati goruyor, kulakları kocaman bir ugultudan basla birşey duymuyordu. Hava cok sıcaktı. Ortalık sessizdi. Müzik seçimini bile arabadakilere bırakmıştı. Halbuki coşkulu bir müzik dinlemek istiyordu içi. Ama aslında huzunlu bir ortam vardı. Ve zaten cogu zaman müzik zevkleri tutmazdı. Çunku duyguları farklıydı birbirinden. Tecrubeler ve mantık aynı gidiyordu belki ama bundan bile kurtulmaya cabalıyordu. Sadece sabrediyordu. Son 2 saati kalmıştı. Biraz goz yası dokecekti belki ama mutluluguna dogru yola cıkmıştı artık. Geri donusu yoktu...

Bu boşluğu tanımlamak istemişti beyni... ama kalbi durdurmuştu... Sadece yuruyecekti... Varolan gerceklikle baglantılı olarak kendi düşlerinin goturdugu yere gidecekti.. Artık huzurluydu...

İç hatlarda indi. Aktarmasına daha 5 saat vardı. Pazarlama sıkıcılıgının bir eseri olan sadakat kartın esirleri olarak Puanlarla alınmıştı bilet. O yuzden uçuş saatini bile kendi istediği şekilde ayarlayamamıştı. İçinden sessizce kıstlanmışlığına isyan ediyordu. Ama koşullara uyan o yetiştirilme tarzı sessizliğini bozamadı. Kocaman bir bavulla bir kafeye oturdu. Birçok telefon etmek istiyordu. Herkesi aradı tek tek... Biraz da yazmak istedi ama laptopu acmaya usendi. Kalem aradı ama bulamadı. Hep esprituel bi yaklaşımı vardı hayata. 55 kiloluk bavulda fazlalık olmasın diye kalem almadı heralde diye dusundu. Kendi kendine gulumsedi. Bir sigara yaktı ve ucus saatini beklemeye basladı.

Çok dusundu. Gideceği yer hakkında heyecanla birçok makale okudu. Yapmak istediklerini gozden gecdirdi. Hep gulumsuyor, ve gulumsemesine engel olamıyordu. Artık kabından cıkmıştı. Düşlerinin goturdugu hayatı yasayabilecekti. Kendi yansıması olacaktı. Herhangi bir karmaşa onu etkileyemeyecek, sıfırdan bilinmezliğine mutluluguna dogru gidecekti. Içi dümdüzdü. Sadece gelecege karşı duydugu heyceanı tasıyor, korkmadan adımlar atıyor ve neredeyse sekerek bulutlarda geziyordu. Tabiiki onu yere indiren 55 kiloluk bir gerçek vardı ama bu onun ucmasına engel olamayacaktı. Donmek istemediği bir yol olduguna sonradan farkıa varacaktı. O anın heycanını şimdilik ortadan kaldırmayacaktı. Gununde, orada yaşayacaktı. Herhangi bir ses onu etkilemeycekti ve mutlu olacaktı... Huzurlu... Maceralara acık bir eglence yasayacaktı. Basına ne gelebilirdi ki??? En fazla hayatı sona erebilirdi. Korkusu yoktu bu yuzden. Yuruyordu ve mutluydu.

Bircok anonsu aynı anda duydu. Kolları o kocaman bavulu tasımaya calışmaktan agıryordu. Bacaklarını bavulunun uzerine uzattı. Uzaktan bakınca tasındıgı belli oluyordu. Ama cok kişinin umrunda değildi. Belki bir dusunur, 10 saniyeliğine onun hakkında bi izlenim edinmişti. Bu ile guzel bi histi.. Ama bunu bile biliyo olmak kotuydu aslında.

Deske dogru yurudu. Bir kız gordu. Durmadan gorevli kızı ikna etmeye calışıyordu kız. Meraklı kişiliğine engel olamadı. Fazla bagaj parası ödememek için çırpınan bi kız gördü.. Hafifçe gülümsedi.. Çok umrunda diildi kızın ne için çabaladığı.. Çünkü O zaten belki milyonlarca para ödeyecekti. Ama dayanamadı. “Bende de fazla bagaj var yardım edermisiniz?” diyerek c-in deskindeki o tatlı kıza yaklaştı. Ama o umutsuz bakışları asla unutmayacaktı. “55 kilo mu?? Hmm bakalım sizin için naapabiliriz?” dedi kadın. Sonra o kadar excess ten bayaa bi indirerek iyi uçuşlar dedi. Ha yine yapmıştı yapacağını.. Ödetmişti.. Ama daha az... Zaten her uçuşunda başına gelecek bir durumdu bu.. alışmalıydı..

Uçağa bindi.. Bin tane beyaz atletli fazla kıllı altın kolyeli adamın arasında oturuyodu. Hani gitmek büyük bişeydi ya normalde.. Bu kadar adamın o uçakta ne işi olabilirdi.. Kahkahalarına engel olamadı.. Diğer kız da onların arasına sıkışmıştı..

Uçak indi.. İçinde sanki hayatı boyunca orda yaşamışcasına büyük bi tanıdıklık vardı. Sanki bütün yolları biliyordu.. Sanki onundu... Ama çok huzurluydu.. bi taksiye bindi diğer kızla beraber.. Opera civarında indi.. Herşey ters gidiyodu.. Ama mutluluğunu hiçbişeye deişmezdi.. Bu sefer gerçekten yeni birşey başlıyordu çünkü...

--- Devam Edecek ---

Hiç yorum yok: