4.3.13

Filmlerdeki mutlu sonlar, gercek hayatin baslangiciysa eger, iliskiler basladigi anda bitiyor mu demek bu aslinda?
Soyleyemediklerimi sen anla...


2.2.13

Mutluluk Yolu

Cocukken, insanlar neden mutsuz olur diye dusunurdum. 

Ortaokul yillarimda, masaya kafasini koyarak, kendini yasanabilecek zamanlardan mahrum eden insanlar gibi davranmaya calistim bir gun. 10 dakika sabredebilmis, disari kosarak cikmis,"yasanacak kocaman bir hayat varken, insanlar nasil mutsuz olabiliyor, kendini 1m2'ye nasil hapsedebiliyor?" diye kendime sormustum. 

Universiteye girdigim 2. yil, Turkce dersinde kitap okuyup anlatmamiz, konuyu buyuk bir sunumla paylasmamiz gerekiyordu. Bana dusen kitap, Mutluluk Yolu oldu. Kitabi her gun dikkatle okudum. Mutsuz olunabilecek bir dunya olmamasina ragmen, Bertrand Russell neden boyle bir kitap yazma geregi duymus diye dusunmustum. Ben buyuk bir coskuyla kitabimi sunarken, oylesine bir kitap sunumu olarak dinleyen, 1m2'ye hapsedilmis insanlara sesleniyordum. 

Sonra ben de unuttum.. Gecmisimde unuttugum cogu kare gibi, mutluluk benim icimde de mum isigi ile aranan bir 'sey' oldu. 

Bu video bana da, benim gibi dusunen herkese ders olsun. 
Unuttuklarimizi hatirlatsin, yeniden bize derin nefes alip ilerleme gucu versin. 


1903 dogumlu Alice hala yasiyor. 

Nasil mi? 


Buyrun.. 

http://www.youtube.com/watch?v=ouC4_UKYp9o&feature=youtube_gdata_player


The secret of happiness is freedom, The secret of freedom is courage...

31.1.13

Zamansiz

Evdeki yasamimiz, zamansizdir.
Sabahlari uyunur, aksamlari calisilir.
Filmler mutlaka vizyondan kalktiktan sonra izlenir.
Diziler ertesi gun izlenir. Yabanci dizilere lafim yok ama yerel dizileri internetten izlemeyeni pek sevmiyolar biliyorsun.
Kahvalti oglen, ogle yemegi aksama dogru yenir.
Aksam yemegi de biraz icildikten sonra acikildigi icin gece yenir.
Pecete masaya yemek biterken gelir.
Dolap kapaklari acildiktan 1 saat sonra kapatilir.
Radyo programlari birisi tesadufen Youtube'a koyarsa dinlenir.
Olen sanatcilarin degeri buyuktur. Yasarken cok fazla adindan soz edilmez.
Ilk ciktigi anda takip edilmez bir kitap. Biraz zaman gecer, insanlarin yorumlari dinlenir, gerek duyulursa okunur.
Bilgisayar guncellemeleri eger herhangi bir problem yoksa yapilir, once bilgisayar uzmanlari dener, onaylar, sonra gecilir yeni sisteme
Cay gunun her saati icilir. Onun zamanla pek bir ilgisi yoktur. Ama kahveyi genellikle yatmadan once ceker insanin cani. Tek yalniz kaldigi anda kendiyle kalabilecek zamanin yaratilmasi icin.
Dogum gunleri ertesi gun, ozel gunler onceden veya hatirlanirsa sonradan kutlanir. Milyonlarca kere ozur dilenir. Senin ozel gunundur o. Herkesle paylasmana gerek yoktur.
Arkadaslar akla geldiginde aranmaz. Daha onemli islerin vardir cunku. Mesela bir onceki gun kacirdigin diziyi, aklina arkadasinin geldigi bugunde internetten izleyecegin icin arayamazsin.
Yemek pisirmek, yemegi yiyecegin anda aklina gelir. Yemegin pisme suresinde ac bilac bekleyenleri hice sayar, yemegi pisirirken kokusuyla doyarsin.
Yilbasi agacini Noel bittikten 5 gun sonra kurarsin, sonra kaldirmaz butun sene yeni yili kutlarsin.

Evdeki yasamimiz, zamansizdir.
Seviyi bittikten sonra yasarsin.





7.5.12

""

Aklım gitti sonunda,
Ben de gidiyorum arkasından
Hiçbirşey açıklamadan,
Gerek yok.
Herkes herseyin farkında.

Ağırlık çökmüş haberim yok.
Konuşmayan kalplerin ağzi olmasını istedim
Gören yok, duyan yok...

Sessizligime gömülüyorum bundan sonra,
Geçmişimi unutarak,
Yanımıza kar kalır belki
Olur da hatırlarsak...

Gözüm bile dolmuyor düşününce
Kalbim çarpıyor gelecegin heyecanından
Hata hicbirzaman yoktu,
Aslında sadece sen yoktun...

Artik ben de gidiyorum,
Aklım gitti sonunda
Yola çıktım ben de arkasından
Uzaklara...

26.4.12

Yazarın öldükten sonra ünlü olacak duygu dökümü

Yıllar geçecek, zamanlar değişecek, insanlar daha basit sozcuklerle kedilerini ifade edecek ve akla geldigi an ortaya çıkan her dize, edebiyat, her çizgi sanat sayılacak.. Çünkü insanlar yorulacak.. Bugün degeri bilinmeyen sadece icten gelerek sevdigi insan icin yazilmis olab bu umutlu ic dokus, ileride birgun, yazarı toprak olduktan sonra eminim degerlenecek. En azından bir kisinin gözü dolacak aklına gelince...

Icindeki tatli heyecan bulur bedenimi, Dokunuşların taşırir sevgimi,
Söker heyecanı kalbimden,
Saçar dünyaya kac bucaksa.

Boş olduğunu hissettiğin zaman düşüncelerinin, korkma;
Aslında varsın.
Dokun düşlerine kalbinle, korkma; Acitamazsin.

Coşkuyu hisset, heyecanı da!
Yasa derinden, gor icinden...
Notalarını hisset uçsuz bucaksız dunyanda,
Hayal et, hayal et, hayal et...

Dinle gözlerini, duy dokunuşlarını,
Gor hislerini, yürü bulutlarda..
Dönüp dolaşıp,
Dönme dünyaya ...

24.5.11

Kelebeğin Ömrü Kaç Gündür?

İçimden atamadıgım bir taş var... gunun birinde kırılan bir kayadan kalan tek bir taş... Tasıması agır, atması zor ve beraber yasamaya alışamadıgım...

uzaklara bakarken denize dogru fırlatmak istediğim, ama denizde beraber bogulmaktan korktugum... Bazen ayakalrıma dolanan, bazen dudaklarımı kapatan, elimi-kolumu baglayan, bazen de hareketlerimi agırlastıran...
gun gelir belki kendiiginden duser diye beklemenin pek anlamı yok..

korkuşarıma beslendigini dusunuyorum gunlerdir... sıkkınlıklarımla yeşeriyor... yosun tutuyor, içime yayılıyor, heyecanımı kaybettiriyor... belki nefes almamı zorlaştıran da odur, kim bilir ki?
super sevdigim dizinin gecen bolumunde hastanın içinden cıkan bir agacı izledik.. bahcesindeki agacı keserken tohumlarını soludugu için cigerleri cicek açmıştı!

Gunlerin kopugu de aynı konuyu ele alır! (Buradan Boris Vian'ı buyuk bir saygıyla anıyoruz). Yien kucuk bir dogum gunu hediyesi olarak, okunacaklar arasında yerini almış, seneler sonra okunma sırası gelmiş harika eglenceli kitap. super zengin bir adam, genc ve harika bir kadına asık olur, fakat kadının cigerlerinde niluferler acar! Tek tedavi yontemi ise her gun kıza yeni ve taze cicekler verilmesidir! zengin adam fakir olur, arkadaslaıklar bozulur, hayatlar biter, bunlara tek tanık ise bir faredir!

İçimde çiçekler açması durumundan cok kelebeklerin ucusmasını tercih ederim galiba...
Peki bu kelebekleri nasıl ucurtucaz o ıslak, kapalı ve karanlık ortamda? ya da o guzel renkli, zaten tek gun yasayabilen varlıkları oraya hapsetmek dogru mudur ki acaba?

Yeni bir yontem denesek? Her yeni gune, kelebeklerle beraber ozgurce uyansak? onlar benimle beraber uçsa? İçim onların kanat cırpışlarıyla kıpırdasa? Ayaklarım yerlerden kesilse? Olmaz mıydı?
Birazcık farkındalıkla neden olmasın?

8 yaşında oldugumu zannettiğim bir gun, zamanın Susam Sokağı seçmelerine gittim.. bana kelebekleri gorup gormedigimi sordular... cocuk aklı... içinde kelebekler ucussa da, dısarıdaki o hayali kelebekleri goremedi işte... Gorse kaderi degişir miydir hala bilemiyorum... Cok agladı kelebek yok burda siz ne diyorsunuz diye... ama inandıramadım... İçimdeki kelebegi dısarıda ucurmamı istemiş olduklarını tam 20 yıl sonra anlıyorum...
"Yakala, kapat tut avcunda şimdi ucur" komutlarıyla diger cocukların hangi kelebekleri yakaladıgını hep merak etmiştim... Nerden bilebilirdim...

Nereden bilebilirdim o kelebegin benim aslında kendimi bulmamın aslında tek yolu oldugunu?

23.5.11

Sonrası İçin...

Olur da benden bir tane daha ben çıkarsa bir gün, öğreteceğim ilk şey bir "hayat" yaşaması olacak...

bu hayatı yaşarken, istediği gibi yaşamasını göstereceğim ona kaybolmaması için... Önce izleyeceğim... Kulagı mı, burnu mu, eli mi, gözü mü, ayakları mı, sacları mı, vücüdu mu, beyninin sağ lobu mu sol lobu mu cok calısıyor...

Ardından seveceğim... Sevgiyi öğrenmesi, onun yol göstericisi olacak... Sarılmayı öğreteceğim... Kayboldugunda sokaktaki köpeğin bile ona yol gösterebilmesi için... İnsanları sevmeye öğreteceğim... Yere düştüğünde elinden tutan birini bulabilmesi için... İyiliğin gücünü anlatacağım anlayanlar için..

Sonra saygı duymayı öğreteceğim... yoluna cıkan her varlıktan saygı görebilmesi için... sadece buyuk değil, küüklere, gerekiyorsa arkadasına, gerekiyorsa iş arkadasına, gerekiyorsa kediye, evine ve herseyden once kendisine...

Ona güven vereceğim... ayağa kalktıktan sonra koşabilme gücünü önce içinde bulabilmesi için...

Kararında yaşamamayı öğreteceğim... Her zevkin dogrudan damarlarına girebilmesi için...

Aklı oldugunu öğreteceğim ona, istediği zaman durabilmesi için...

Karşısına ne gibi yollar çıkabileceğini anlatacagım ona uzun yolculugunda... Elleriyle neler yapabileceğini anlatacagım... Sadece beni değil, dunyada yasayan her insanın neler yaptıgını, istediği zaman kendisinin de o insanları gecebileceğini anlatacagım..

İşin sadece bankacılıktan ya da kariyer yapmaktan ibaret olmadıgını anlatacagım... En basarılı olmak için benim sabredemedigimi ama kendisinin sabredip, yetenekleriyle ileri gidebilecegini anlatacagım...

Durdurmayacagım... İstediği yone gidebilmesi için engeli ben olmayacagım...

Herşeyden önce kafasının karışmasına asla izin vermeyeceğim... kendi yeteneklerini ortaya koyup, sen seç diyeceğim... Sonradan öğrenmesine izin vermeyeceğim... seceneklerini önceden göstereceğim...

Farklı oldugunu anlatacağım ona... Benim olamadıgım herşey olabilmesi için sonuna kadar destekleyeceğim...

Mutlu olması için gerekirse kendi hayatımı vereceğim....

Seni Uzaktan Sevmek, Aşkların En Güzeli...

Bir Türk pop filozofu demiş ki, seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli... Neden bu kadar damardan dinledik peki bu şarkıyı hiç düşündük mü? Korkak yaşamayı öğreten sevgili toplumumuzun, isyankar olmayan bireyleri oldugumuz için...

Bi koyun olsa, baharın şenliğinde, güneşin gözlerinde hayali bulur, kendini kaybeder giderdi... Çoban köpeği onu aramaya çıkar, saatlerce dönmezdi... Korkaklıktan bir koyun bile olamadığımızın farkında mıyız? Asıl tehlikenin farkında mıyız?

Hayatın bizi bir yerlere götürmesini bekleyerek geçiyor tum zamanımız.. Kaderde varsa yasaycak, yoksa yasamayacagız.. Biraz zamana bırakacagız bakalım nasıl cozulecek... hayat bize yol gösterecek biz de kararlar vereceğiz.. Hep önümüze çatallar çıkartacak birini seçeceğiz.. Ne rahat yaşammış... da farkında değilmişiz...
Peki kadere bırakılan bizden önceki hayatlar bu başarılarını da kader sayesinde mi yakalamışlar? Ne olmak istediklerini olmayan çatallar mı göstermiş? yoksa onlara biri "yürü ya kulum" mu demiş. Peki neden bize hiç söylenmiyor? bu yürü ya kulum neden hep onlara söyleniyor? da biz sadece hayatı seyrediyoruz?

Perde kapanınca içkimize, kahlahamıza devam ediyoruz? Neden bizde yok? Bu kadar çalışmanın karşılığında biz neden oturuyoruz? neden bize patlıyo sacmalıklar? Neden biz duruyoruz o yürüyor?

Korkak yaşamak genlerimize işlemiş desem, pek de yanlış bir laf etmemiş olurum.. isyankar olunca kayebedeceğini bile bile yaşamak mı? Yoksa oturarak kaybedeceğini bilerek yaşamak mı? Karar veremiyorum..

Gökten 3 elma düşse, birinde aşk, birinde para ve birinde mutluluk olsa, ne guzel olmas mıydı? klasik müziğin anlattığı o masalsı dünyada olsak, pembeye boyasak, olmaz mıydı? Hedonizme inansak, sadece mutluluk ve eglence için yaşasak, olmaz mıydı?

Ne güzel olurdu... İçimizdeki bir parça rahat ve umursamazlık uğruna herşeyden vazgeçmemiz bundan mı?
Korkaklıktan.... Peki bu korku nasıl gider?

Deneyerek... Atılarak... Ama neye... sonuçsuz bir işe bir yola başlamanın amacı nedir? Neye ulaşmaya çalışıyoruz? Hedefimiz nedir? Hedefe ulaşmak için nereden gitmeliyiz? Nasılsa onyuzbinmilyon kere takılıp yine basa donmeyecek mi oyun?

Hiçbirşeye hayır demeden bir oyun oynamak istiyorum. Her rengi görmek istiyorum... Her duyguyu yaşamak istiyorum... uzaktan sevmek arabeskliğinde değil de, yakından korkmadan sevmek istiyorum... atılmak istiyorum, daha cok gormek istiyorum... Ta ki o gune gelene dek, atık yeniden hiç ölmeyecek gibi yaşamak istiyorum... kendi hapishanemde bile olmak istemiyorum...

Tekniğini öğrenmek uğruna vazgeçtiğimiz, beklediğimiz, harekete geçmediğimiz herşeyi yaşamak istiyorum... Tüm kokuları duymak, sevgiyi sonuna kadar yaşamak, yazmak istiyorum sayfalarca... Fikrimizden korkmamak,  susmamak istiyorum... Pişirmek, yeni kokular yaratmak, yeni tatlar göstermek istiyorum...

yürümek, yürüken koşmak, koşarken düşebilmek, düşerken mutlu kalkmak istiyorum yeniden hayata...

Yaşadığın her anın hücrelerimde yer etmesini, ardından silkinerek yere düşmesini istiyorum... ki yeniden koşarken ağırlaşmayayım...

Nefes almak istiyorum... Derin derin, korkmadan...

Lütfen, artık bu kaptan cıkmak istiyorum..... Gelecekten korkmadan adım atmak istiyorum... Cok mu?

Reddettiğim toplumun kulturu ile başlayarak, gercek bir felsefeyle bitiriyorum....

Öyle bir hayat yaşıyorum ki ,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki " söz ver kendine "

Denizleri seviyorsan,

dalgaları da seveceksin

Sevilmek istiyorsan,

önce sevmeyi bileceksin

Uçmayı seviyorsan,

düşmeyi de bileceksin

Korkarak yaşıyorsan,

yalnızca hayatı seyredersin

Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundandı
Anladım...


önemli dip not: acele etmeyi seviyorum...

Welcome to Gemini days 2011

Hiç etrafta kafası kesilmiş tavuk gibi dolaşan birilerine rastlamadınız mı? Ne yapacagına, neyi sevdigine, kime gittiğine karar veremeyen, nerede duaracagını bilmeden, hırsla hareket eden, kendini kontrol ettiğini sanıp aslında edemeyen, herşeye sahip olmak isteyip etrafta dolaşan? O da mı yok? Peki, herkesi buyuk bir kalple seven, hatta içinde herkese yetecek buyuklukte kalp olduguna inandıgınız bir kişi bile mi gormediniz? Onu da gectim, fazla pratik cozumler ureten, ama bu cozumleri kimse anlamadıgı için aslında cozemediğini dusunen, basarılı olup da, farklı dusundugu için insanlık tarafından yadırganan insanlara hiç rastlamadınız mı?

Kafasında yarattıgı dunyayı guzelleştirmek için, her renge boyamaya calısan, ama herseyin ozune sevgiyi koyan bir kişi bile mi gormediniz? Bir anda deli gibi kahkaha atarken, tek bir harfle modunu dusurup neden acaba diye sorgulayan 1 tane arkadasını olmadı mı çözemediğiniz?

Anlamadıgınız bir şekilde "neyini seviyorum acaba" diye durup dusundugunuz 1 kişi bile mi olmadı hayatınızda?

aslında onlar heryerdeler... Ve coklar... Hep farkettiniz ama sevginizden dile getiremediniz degil mi? itiraf edin... içinizdeki karmaşayız biz.. çözemediginiz, olmak istediginiz ama olamadıgınız yarınız biz...

yaratıcı, renkli, aktif, hiperaktif, bi o kadar cin, bi o kadar esprituel, eglenmeyi bilen, neşei varlıklarız biz...

evet, sizden farklıyız, ama biz de sizin gibiyiz.... sizin içinizden bir parçayız...

özel olan, kaybetmek isteyemeceginiz kadar yakınınız....

Çünkü biz ikizleriz :))