
Hayatım boyunce tek bir copten adamı bile duzgun çizemedim... Ama hep anlattım... Hep yaşadım... Farkında yada Kayıp... Ama yaşadım... Bikaç yıllık eğlence de diyebiliriz...Cogundan farksız... Cok bilindik belki... ama benim...
27.7.07
24.7.07
Gel ufaklık beraber büyüyelim...
Hepimiz birer yansıma değil miyiz? Yada bir karmaşa olarak adlandıramaz mıyız kendimizi? Şimdiye kadar yaşamış olan insanların birer karışımı ve olmak istediğimiz insanların yansıması.. Peki kendimiz nasıl olabiliriz ki? Beni ben yapan budur ya da bu benim bana katlanacaksan bu şekilde katlan.. Nasıl karar verebiliriz ki? Toplumlar, kültürler, değişimler ve aynı kalanlar, mutluluklar, hüzünler, ve her kafadan çıkan aynı düşünceler fakat yönlendirilen farklılıklar, aynı istekler, fakat saptırılan koşullar… Aynı duygular fakat farklı karakterler, hatta davranış biçimleri… Duyguda, düşüncede, istekte aynı fakat yaşayışta, yetişmede, ağızdan çıkan sözde farklı… Peki yanlış ne?
Sürekli değişen zamana ayak uyduramayarak Toplumsal ve kültürel dogmalara inat yapılan hareket..
Kırılma ne o zaman? Yansımalar ve karmaşalar ile başka bir yansıma ve karmaşanın çatışması.. Basit bir Y2K. Resetle beyni ama düşünceler aynı kalsın.. Zamanda kaybol ve son… Tekrar başa dön ve tekrar reset.. Nası yaaaaaa??
Gerçek: Zaman asla aynı kalmaz.. Eylem asla bugüne uymaz.. Yanlış yoktur.. Zamansızlık vardır….
Yalnızlık.. Kendi filmini canlandırdığın, sevdiğin bir müziği arka planda çaldığın, kare kare fotoğraflarını hatırladığın, düşüncelerinde canlandırdığın tanıdık bir içtenlik, hatırladığın gözlerdeki bir gülümseme, kalabalıkta hissettiğin kıskançlık, sinir, ama mutluluk.. Yaklaşamadığın bir ten, yanındayken farkında olmadığın bir dokunuş.. Kabul edilmiş bilinenlerin yanında Amerika’yı yeniden keşfetme isteği, karşı çıkmalar ama sonunda bilineni kabul etmeler.. Koyun gibi olacaktık madem, neden zorlaştırdık ki yolumuzu? Tinsellik için mücadele etmektense, maddeler için boğuşmak gerekmez mi?
Hayat seni zorlar.. Her gün dener.. Sınar… Daralırsın.. Çıkmazlara sokar.. Sadece tecrübe kazanman için sıkar.. Hayatta yaşadığın her günü pembe görebilmen, yeşil yaşayabilmen ve mavi hissedebilmen için… Kaybettirir hayat sana… Yeniden bulabilmen için… Yeniden bulabildiğinde sıkı sıkıya sarılabilmen için.. Sıkı sıkıya sarılmadın diyelim… Yeniden kaybettirir, sen akıllanana kadar.. Bir yere, bir duyguya, bir tene alışmak zaman alır.. Yeni fedakarlıklar gerektirir.. Yeni sapmalara yol açtırır.. Yaşamın için doğru olduğunu düşündüğün an sarılmalısın gelene… Yoksa yeniden alışmak çok zaman kaybettirecektir sana… Hayat değişir, çağ atlayabilirsin… Hayatta modern bir şekilde kalmak isteyebilirsin… Hiçbir olgu bıraktığın gibi değildir belki.. Ama içindeki güç, hayat boyu yürüyeceğin yolun sen daha ilk doğduğun gün karmaşalarla oluşmuş, ilk çocukluk günlerinde yansımalarla temellenmiştir zaten… Bundan sonra eklediğin, artık senin için bir tecrübeden ibarettir…Temelin nasıl atılmışsa, dünya yıkılıp yeniden var olsa bile, düşüncelerin senin içindeki erdem ve istekle aynı orantıda ilerler…
İlişkiler.. Aşkın tek bir cinsel çekim olduğunu kabul ettik artık değişen dünyamızda.. Eski aşklar muhallebicisi açmak istesek bile, olmayacak dualara amin demiyoruz… Oyun olmasın, herkes içinden geldiği gibi davransın dediğimizde bile, küçük oyunlar oynamaktan kendimizi alamıyoruz.. İçimizden geldiği gibi asla davranamıyoruz.. Söyleyemiyor, “Gösteriyorum ya!” desek bile, hislerimizi göstermiyoruz…
İlişkiler, şu dönemde sadece destek amaçlı aranıyor hayatımızda… Kadınlar çeşitli nedenlerle feminizmin doruğunda dolaşırken, gücün dibine vururken, yalnız başlarına karar verip özgürlüklerini ilan ederlerken, bir bakıma erkekten daha erkek yaşarlarken; erkekler de bu duruma fazlasıyla sıkılarak, bilindik senaryolarında hayat ve aile kurtarıcı rollerini oynarlarken, aşka vakit kalmıyor tabii ki.. Koşturmalardan, hep bir yerlere yetişmeye çalışıyorumlardan, “Önce kendimi kurtaracağım!” çabalarından, yaşanabilecek ortak noktalara bile vakit kalmıyor tabii ki… Karşı cins, ilişkiler, tamamiyle hayatta kalınabilecek bir destek, ve biraz da biyolojik destekten ileriye gitmiyor artık… İstekler, mutluluklar hepsi hayallerde kalıyor, rüyalarda görülüyor hatta fallarda yaşanıyor artık…
Hep bir hayalim vardı… Hayatta kalma mücadelesi veren, farklı yolları aşarak bu güne gelen, ve bir anda hiç tahmin bile edilmeyen bir anda karşılaşan, çekime kapılan beyinler ve kalpler… Kendi karmaşasında boğulurken, nefes almak için su yüzüne çıktığı an aynı orta noktada buluşan beyinler ve kalpler... İyi günü her türlü geçirten kahkahalarla, kötü günü her türlü zorluğuyla beraberce aşabilen, uaktan imrenerek baktığım mutluluk karelerine yerleştirdiğim beyinler ve kalpler...
Anlayışla, mutlulukla, çatışmalarıyla.. Ama sonuna kadar gerçekliğiyle… Oyunsuz… Beraberce, sonuna kadar birbirine destek, sonuna kadar birbirini yukarı çeken, sonuna kadar sevişilebilen, birbiri için her gün yeni bir güzellik bulan, canlı, birbiri için heyecanlı, sonsuza kadar mutlu…
Hayal değil mi bu karışık hayat üzerinde? Bu boğulmalar dünyasında? Hayal… Zaten bu yüzden çekip gitmedik mi? Söylediğimiz her kelimenin aksine, gösterdiğimiz her güzelliğe zıt olarak, yaşattığımız her mutluluğu yalan dedirtip gitmedik mi? İnançlarımızı tam yeniden kuracakken, yeniden alabora etmedik mi? Hayallerimizdeki gerçeklik bitti, hayatımızdaki gerçeklik geri geldi…Mantık!
Her hayatın farklı bir öyküsü, herkesin farklı bir tarihi varmış. Zamana meydan okumak yok artık sözlükte… Sakin sakin… Sabırla… Korkularla yok etmektense bir gerçeği, gel hadi ufaklık… Gel beraber yeniden büyüyelim…
Sürekli değişen zamana ayak uyduramayarak Toplumsal ve kültürel dogmalara inat yapılan hareket..
Kırılma ne o zaman? Yansımalar ve karmaşalar ile başka bir yansıma ve karmaşanın çatışması.. Basit bir Y2K. Resetle beyni ama düşünceler aynı kalsın.. Zamanda kaybol ve son… Tekrar başa dön ve tekrar reset.. Nası yaaaaaa??
Gerçek: Zaman asla aynı kalmaz.. Eylem asla bugüne uymaz.. Yanlış yoktur.. Zamansızlık vardır….
Yalnızlık.. Kendi filmini canlandırdığın, sevdiğin bir müziği arka planda çaldığın, kare kare fotoğraflarını hatırladığın, düşüncelerinde canlandırdığın tanıdık bir içtenlik, hatırladığın gözlerdeki bir gülümseme, kalabalıkta hissettiğin kıskançlık, sinir, ama mutluluk.. Yaklaşamadığın bir ten, yanındayken farkında olmadığın bir dokunuş.. Kabul edilmiş bilinenlerin yanında Amerika’yı yeniden keşfetme isteği, karşı çıkmalar ama sonunda bilineni kabul etmeler.. Koyun gibi olacaktık madem, neden zorlaştırdık ki yolumuzu? Tinsellik için mücadele etmektense, maddeler için boğuşmak gerekmez mi?
Hayat seni zorlar.. Her gün dener.. Sınar… Daralırsın.. Çıkmazlara sokar.. Sadece tecrübe kazanman için sıkar.. Hayatta yaşadığın her günü pembe görebilmen, yeşil yaşayabilmen ve mavi hissedebilmen için… Kaybettirir hayat sana… Yeniden bulabilmen için… Yeniden bulabildiğinde sıkı sıkıya sarılabilmen için.. Sıkı sıkıya sarılmadın diyelim… Yeniden kaybettirir, sen akıllanana kadar.. Bir yere, bir duyguya, bir tene alışmak zaman alır.. Yeni fedakarlıklar gerektirir.. Yeni sapmalara yol açtırır.. Yaşamın için doğru olduğunu düşündüğün an sarılmalısın gelene… Yoksa yeniden alışmak çok zaman kaybettirecektir sana… Hayat değişir, çağ atlayabilirsin… Hayatta modern bir şekilde kalmak isteyebilirsin… Hiçbir olgu bıraktığın gibi değildir belki.. Ama içindeki güç, hayat boyu yürüyeceğin yolun sen daha ilk doğduğun gün karmaşalarla oluşmuş, ilk çocukluk günlerinde yansımalarla temellenmiştir zaten… Bundan sonra eklediğin, artık senin için bir tecrübeden ibarettir…Temelin nasıl atılmışsa, dünya yıkılıp yeniden var olsa bile, düşüncelerin senin içindeki erdem ve istekle aynı orantıda ilerler…
İlişkiler.. Aşkın tek bir cinsel çekim olduğunu kabul ettik artık değişen dünyamızda.. Eski aşklar muhallebicisi açmak istesek bile, olmayacak dualara amin demiyoruz… Oyun olmasın, herkes içinden geldiği gibi davransın dediğimizde bile, küçük oyunlar oynamaktan kendimizi alamıyoruz.. İçimizden geldiği gibi asla davranamıyoruz.. Söyleyemiyor, “Gösteriyorum ya!” desek bile, hislerimizi göstermiyoruz…
İlişkiler, şu dönemde sadece destek amaçlı aranıyor hayatımızda… Kadınlar çeşitli nedenlerle feminizmin doruğunda dolaşırken, gücün dibine vururken, yalnız başlarına karar verip özgürlüklerini ilan ederlerken, bir bakıma erkekten daha erkek yaşarlarken; erkekler de bu duruma fazlasıyla sıkılarak, bilindik senaryolarında hayat ve aile kurtarıcı rollerini oynarlarken, aşka vakit kalmıyor tabii ki.. Koşturmalardan, hep bir yerlere yetişmeye çalışıyorumlardan, “Önce kendimi kurtaracağım!” çabalarından, yaşanabilecek ortak noktalara bile vakit kalmıyor tabii ki… Karşı cins, ilişkiler, tamamiyle hayatta kalınabilecek bir destek, ve biraz da biyolojik destekten ileriye gitmiyor artık… İstekler, mutluluklar hepsi hayallerde kalıyor, rüyalarda görülüyor hatta fallarda yaşanıyor artık…
Hep bir hayalim vardı… Hayatta kalma mücadelesi veren, farklı yolları aşarak bu güne gelen, ve bir anda hiç tahmin bile edilmeyen bir anda karşılaşan, çekime kapılan beyinler ve kalpler… Kendi karmaşasında boğulurken, nefes almak için su yüzüne çıktığı an aynı orta noktada buluşan beyinler ve kalpler... İyi günü her türlü geçirten kahkahalarla, kötü günü her türlü zorluğuyla beraberce aşabilen, uaktan imrenerek baktığım mutluluk karelerine yerleştirdiğim beyinler ve kalpler...
Anlayışla, mutlulukla, çatışmalarıyla.. Ama sonuna kadar gerçekliğiyle… Oyunsuz… Beraberce, sonuna kadar birbirine destek, sonuna kadar birbirini yukarı çeken, sonuna kadar sevişilebilen, birbiri için her gün yeni bir güzellik bulan, canlı, birbiri için heyecanlı, sonsuza kadar mutlu…
Hayal değil mi bu karışık hayat üzerinde? Bu boğulmalar dünyasında? Hayal… Zaten bu yüzden çekip gitmedik mi? Söylediğimiz her kelimenin aksine, gösterdiğimiz her güzelliğe zıt olarak, yaşattığımız her mutluluğu yalan dedirtip gitmedik mi? İnançlarımızı tam yeniden kuracakken, yeniden alabora etmedik mi? Hayallerimizdeki gerçeklik bitti, hayatımızdaki gerçeklik geri geldi…Mantık!
Her hayatın farklı bir öyküsü, herkesin farklı bir tarihi varmış. Zamana meydan okumak yok artık sözlükte… Sakin sakin… Sabırla… Korkularla yok etmektense bir gerçeği, gel hadi ufaklık… Gel beraber yeniden büyüyelim…
Madem fotoğraf çekemiyorum.. Anlatırım..
dar bi sokak dusun.. tunalıyı dikine ortadan ikiye böldugun boyutlarda en fazla.. gece her tarafı ışıklı.. sokaga girince kıvrımı gorebliyosun.. hafif bir "s "şeklini andırıyor kafanı kaldırıp sonuna kadar baktığında.. önüne eğme zaten.. sıkıcı oluyo.. yerlerde aynı kaldırım taşları var.. bazıları arnavut kaldırımı ama geneli beton... Sokağın sonunda geceleri pıtır pıtır yanıp sonen eiffel kulesi.. Sewimli duygular hissettiriyo sana... Özgürlüğünü çağrıştırıyor... Duygularını harekete geçiriyor.. Derin bir nefes alıyorsun Küçük bi gülümseme yaratıyor dudaklarında.. yürümeye devam ediyorsun yawaş adımlarla... İki sokak sonra sağa döyorsun.. tam bir ara sokak.. çeşit çeşit ülke restaurant'ının bulunduğu, nereden geldiğini bilmediğim inceden bi melodinin duyulduğu sokakta yürümeye devam ediyorsun.. gündüzse bir anda kalabalık çocuk grubuyla karşılaşıyorsun.. hepsi sigara içiyor.. Yazık bu avrupaya bu yaşta sigara içiyolar diyosun hem de okulun onunde... !! Sonra kendini lisede gizli gizli sigara içerken goruyosun yeniden.. Gulumsemen artıyor.. Sokakta kahkaha atabilirsin... Herkes alışık.. sadece deli heralde diyolar.. ve kafalarını cevirip gidiyolar... Deli olmanın verdiği huzurla devam ediyorsun yürümeye... Etrafta birçok gösteri ilanı görüyor, dönmeden buna da gitmeliyim diyorsun... Solda bordo bir kapının önünde duruyorsun.. Sertçe tuşlara basarak kodu giriyosun.. Tıkır.. ilk kapı açıldı... Karşına cam bir kapı çıkıyor... Bu sefer yawaşça basabilirsin tuşlara.. Tıkır.. Açıldı... İçeri giriyorsun.. En alt posta kutusunda adını görünce bi gülümsemen bir kat daha artıyor... Karşında, iki apartman arasındaki küçük çiçekli bahçeyi görünce, bi masa atıyım da muhabbet ediyim diyosun içinden... sora arkanı dönüp tahta, dönen erdivenlerden yawaş yawaş ikinci kata çıkıyorsun... Oratdaki kırmızı kapıya yaklaşıyorsun.. Anahtarını çıkartıp, üstünde aslan kabartması olan tokmağı serttçe kavrayıp kapıyı açıyorsun... Ahşap döşemelerin ve kahverengiyle pembenin hakim olduğu eve giriyorsun..... Solda red Kit in gittiği salonların kapısından girişi olan bi mutfak goruyorsun... Yemek pişirmeliyim.. Bulaşıklar da var ama sora yaparım diyosun.. Zaten ev diye düşünmeyebilirsin ilk görüşte.. Oda aslında ama tam teçhizatlı olduğunu hatırlayınca, gülümseme oluyor sana kahkaha! perdeyi açıyorsun... karşı komşularına el sallayıp yatağına atıyorsun kendini... televizyonu açıp uyumaya çalışıyorsun.. Bir anda irkiliyorsun sonra... uyuyarak zaman kaybetmemeliyim... Çok iş var yapılacak! Hemen bir kadeh kırmızı şarap alıyorsun... Işıkları açıp, sigaran koku yapmasın diye mumlarını, tütsülerini yakıyorsun.. Bilgisayarını açıp, müziğin eşiliğinde başlıyorsun çalışmaya... Saati farketmiyorsun... Ve sonunda uyuya kalıyorsun... 50 adımlık yolculuğun yarına kadar sona eriyor.. Bu 50 adımın dışında hiçbirşey rutin değil.. Karşına ne çıkacağı ise tamamiyle senin senaryona bağlı... Ama her son 50 adımı atmaya başladığında, içine bir huzur doluyor.. Nedenini sorma.. Doluyor işte!...
.......................
Hani kare kare gozunun onune gelir ya yasadiklarin... Bi melodiyle, bi tatla aklina gelir ya yaptiklarin... soylediklerin... Hani parmagini bile kiprdatamazsin ya bu durumda dalar gidersin sabit bi noktaya...
Hani koklarsin ya gecmisi ozlemle... icinde ayni kipirti buyur gun be gun... deismistir rotan ama hislerin ayni kalmistir.. Yolun sonunda nereye varacagini bilerek giderken dinledigin muzigi duyunca o ana geri donersin ya... O ana geri gidersin... kareler siklasir... deigsen zamana haykirirsin sessizce kimseler duymasin diye...
O kadar cok kahkaha atarsin ki, yabancilar seni mutlu sanar.. ama sadece yabancilar... Tebrik ederler seni; kaybolmus hayatlariyla karsilastirinca seni ve kendilerini... Ama bilmezler ki sen daha kaybolmussundur... Anlamazlar.. İmrenerek bakarlar...
Karanlikta parliyosundur aslinda ama farkinda degilsindir... sen kendi karanliginda bogulurken, bi el mutlaka uzanir.. farketmessin.. bakmasin o yana.. ve farkettiginde mutlaka arkasini donup gidiyodur ... yine daralirsin zamana... Adarsin kendin disindaki her turlu materyale kedini... isin insanlardan once gelir.. unutursun kendini... kendimi bulucam cabasiyla iyice kaybedersin...
yalnizliginla basbasa kalinca, dusunursun geceler boyu.. bir tek kendine soyleyemezsin o gulumseme yalanini.. hep birseyler eksiktir dolduramazsin.. Ambalajini acmaya kendin bile korkarsin... yaklasamazsin... Hayallerindeki gerceklikle, gerceklik catistiginda, dus kirikligina ugrarsin...
Gir o yola zamani geldiginde... Nerede olursan ol gir.... Korkma... Senden farkli olmadığını göreceksin... Aslında sıkıca sarılmamak icin kendini nasıl zor tuttugunu birkez de kendin göreceksin...
Cunku hayaller yalniz yasanmiyor.... Zor... ama gir...
Hani koklarsin ya gecmisi ozlemle... icinde ayni kipirti buyur gun be gun... deismistir rotan ama hislerin ayni kalmistir.. Yolun sonunda nereye varacagini bilerek giderken dinledigin muzigi duyunca o ana geri donersin ya... O ana geri gidersin... kareler siklasir... deigsen zamana haykirirsin sessizce kimseler duymasin diye...
O kadar cok kahkaha atarsin ki, yabancilar seni mutlu sanar.. ama sadece yabancilar... Tebrik ederler seni; kaybolmus hayatlariyla karsilastirinca seni ve kendilerini... Ama bilmezler ki sen daha kaybolmussundur... Anlamazlar.. İmrenerek bakarlar...
Karanlikta parliyosundur aslinda ama farkinda degilsindir... sen kendi karanliginda bogulurken, bi el mutlaka uzanir.. farketmessin.. bakmasin o yana.. ve farkettiginde mutlaka arkasini donup gidiyodur ... yine daralirsin zamana... Adarsin kendin disindaki her turlu materyale kedini... isin insanlardan once gelir.. unutursun kendini... kendimi bulucam cabasiyla iyice kaybedersin...
yalnizliginla basbasa kalinca, dusunursun geceler boyu.. bir tek kendine soyleyemezsin o gulumseme yalanini.. hep birseyler eksiktir dolduramazsin.. Ambalajini acmaya kendin bile korkarsin... yaklasamazsin... Hayallerindeki gerceklikle, gerceklik catistiginda, dus kirikligina ugrarsin...
Gir o yola zamani geldiginde... Nerede olursan ol gir.... Korkma... Senden farkli olmadığını göreceksin... Aslında sıkıca sarılmamak icin kendini nasıl zor tuttugunu birkez de kendin göreceksin...
Cunku hayaller yalniz yasanmiyor.... Zor... ama gir...
Sonsuz bir Senaryo mu Tesadüf mü?
Kader dogru kelime degil tanımlamak icin... Belki de dinle yakından alakali insanların tabiri sadece... Yada bi isim bulamadıkları için kader diyerek gecerler.. Anlamam.. Ama ilginctir, boyle buyudugumuz icin mi yoksa icinde bulundugumuz toplumda " Çok kullanılıyo ben kullanmassam ayıp!" dusuncesiylemi bilmem ama ben de kullanırım... Oturup dusundukten sonra da senaryo demeye karar veririm her defasında... En sevdigim ve bu aralar bagimli kaldigim bi diziyi arka arkaya izleyince ilginctir, basina ilginc bi olay gelecek butun karakterlerin on plana cikarilmis oldugunu gordum... Aradan bir hafta gectikten sonra izlemekle ard arda izlemek arasinda buyuk farklılıklar oldugu bayaa goze carpıyo... Hic beklemediin bi karakter, bir anda basrole dayanmaya yaklasmis, ve sonraki bolumde boooommmm!!!! Olay onunla patlıyo... İlginç dimi?? Bi de tesadufler var. Dine tamamen zıt, etiklere aykırı, hatta biraz tinsel... ruhani bile diyebiliriz.. tamam din kavramına yakın ama gunumuzun bu insan elektrigi dalgalarıyla fazlasiyla butunlesmis dusunce yapisina daha da yakin... Ne tesaduftur ki karsına boylesine bi olay cıkmıştır! O zaman madem inanmıyorsun kadere senaryoya, bişeyler ogren de işe yarasın dimi ama??
Yasadigimiz su gune gelene kadar bir dizi olaydan gectik belki.. Bir dizide bulunan bircok yeni bolum.. Ve her yeni bolumde on plana cıkmaya calışan ama sadece gordugumuz bir dizi yan karakter... ve sonra bir gun buyuk bir bombayla hayatımızın içine girme sahnesi... "Sadece gozune carpan o ufacık insan nası olabilir de bu kadar buyuk duygular hissettirebilir ki?" dusuncesi, ve sabahlara kadar atamadigimiz ardi arkasi kesilmeyen film kareleri.. Daha da ilginci, zincirleme baglamda cozulen tanismalar, kurtarılmayı bekleyen hayatlarin karsisina cıkan yepyeni belki de hic farkedilmemiş suratlar... Girilen bir cafedeki sadece bir merhaba, sorası ne olucak acaba diye dusunduren bir cok soru işretli zamanlar... Biri biterken digerinin baslamasi... ilginç...
Ya da karsit gorus... Kaderci yaklasim... Kader demiyoruz... Sonu belli olmayan senaryo... Nerden bilebilirdik ki su anda yasanan iluzyonun, zamaninda basrol olmus bi duygunun sonunda karsimiza cıkacagini? Ilginc dimi? Belki de karsimiza ciksin diye boyle yazilmisti sonsuzlugumuz... Belki de bununda bir iluzyon oldugunu anlayabilmemiz icin bir tesaduftu... bilinmez... o yuzden sonsuz bi dongu degilmi zaten? Hatta ikilem... Hatta hipokrasi.. Hatta biraz da "Beyin dalgalarimla karakterimle ben cagirdim! Neden inanmıyorsunuz?" duygusu...
Bunlarin hepsini karistirinca icinden cikamayiz ya cogu zaman.. hangisine inanacagimizi asla hicbirzaman ogrenemeyiz, bilemeyiz... Bir seye inanmak istiyorsan gercekten eger; unutamasan bile gecmisi, gecmisin gelecegin icin sadece bir basamaktir... Gecmisini basamak olarak nitelendirmek acitir cok iyi bilirim.. Degerini kaybeder tum duygularin ve karakterlerin... Ancak akıl hastanesinde sonlanmasını istemiyorsan filminin, basamak de tesadufle gelen yada nasılsa senaryomda yeni bisey daha vardır merak ediyorum noolcak acaba de... gec ve git... Iz birakırsın... İnan bana...
Peki ya duygular?...
Yasadigimiz su gune gelene kadar bir dizi olaydan gectik belki.. Bir dizide bulunan bircok yeni bolum.. Ve her yeni bolumde on plana cıkmaya calışan ama sadece gordugumuz bir dizi yan karakter... ve sonra bir gun buyuk bir bombayla hayatımızın içine girme sahnesi... "Sadece gozune carpan o ufacık insan nası olabilir de bu kadar buyuk duygular hissettirebilir ki?" dusuncesi, ve sabahlara kadar atamadigimiz ardi arkasi kesilmeyen film kareleri.. Daha da ilginci, zincirleme baglamda cozulen tanismalar, kurtarılmayı bekleyen hayatlarin karsisina cıkan yepyeni belki de hic farkedilmemiş suratlar... Girilen bir cafedeki sadece bir merhaba, sorası ne olucak acaba diye dusunduren bir cok soru işretli zamanlar... Biri biterken digerinin baslamasi... ilginç...
Ya da karsit gorus... Kaderci yaklasim... Kader demiyoruz... Sonu belli olmayan senaryo... Nerden bilebilirdik ki su anda yasanan iluzyonun, zamaninda basrol olmus bi duygunun sonunda karsimiza cıkacagini? Ilginc dimi? Belki de karsimiza ciksin diye boyle yazilmisti sonsuzlugumuz... Belki de bununda bir iluzyon oldugunu anlayabilmemiz icin bir tesaduftu... bilinmez... o yuzden sonsuz bi dongu degilmi zaten? Hatta ikilem... Hatta hipokrasi.. Hatta biraz da "Beyin dalgalarimla karakterimle ben cagirdim! Neden inanmıyorsunuz?" duygusu...
Bunlarin hepsini karistirinca icinden cikamayiz ya cogu zaman.. hangisine inanacagimizi asla hicbirzaman ogrenemeyiz, bilemeyiz... Bir seye inanmak istiyorsan gercekten eger; unutamasan bile gecmisi, gecmisin gelecegin icin sadece bir basamaktir... Gecmisini basamak olarak nitelendirmek acitir cok iyi bilirim.. Degerini kaybeder tum duygularin ve karakterlerin... Ancak akıl hastanesinde sonlanmasını istemiyorsan filminin, basamak de tesadufle gelen yada nasılsa senaryomda yeni bisey daha vardır merak ediyorum noolcak acaba de... gec ve git... Iz birakırsın... İnan bana...
Peki ya duygular?...
Tatlı Ruyalar...
Kendi basına ozgurlugunun tadını cıkardıgını dusunurken, durup duruken biri "yarın solacak olsalar bile yine de cicek almak güzeldir" diye bi buket gul uzattımı sana? Bi anda gulumseyip, ardından gecenin akısına bıraktınmı kendini sisli ve soguk havada... O hafif basdonmesini yasadın mı içinde... Hayalindeki evi anlattı mı sana? Yerini? Denizi asip uyumaya gittiginde, gece karanlıgında renkli hayatına dalmadan once içinde yeniden bi sıcaklık hissettinmi? Ardından yeni gune piyano tınılarıyla uyanıp, karsında tutamadıgın ama yasanan aska sadece imrenerek baktın mı? Sanırım bu da ruyaydı...
Şşşşş...
binlerce yeni insan ve hepsinin bi kesişim noktası şu an.. nerden nereye gidiyoduk da karşılaştık burada? hangi kaybolmuşlugun haritasını çıkartıp bugune geldik? hangi duygulardan gectik de şimdi şoyle derin bi nefes alıp durduk ve sadece baktık.. benciligimiz hepimizin onune ne zaman gecti? kocaman bi sarılmayla kucucuk bi gulumsemenin mutlulugunu ne zaman unuttuk? kendimize bu kadar mı baglandık? kendimizi bırakırsak harita bile yardımcı olamıycakmıydı?
bigun uyandıgımda buyuk bi kalp carpıntısı hissettim.. anlamadıgım onlarca dilin icine kendi dilim de eklenmisti.. baktım.. sadece durdum ve gulumsedim.. anlamıyorum.. o zaman yola devam!!
ilk adımımı attım.. belki de ilk defa baba dedim .. sora yoruldum durdum .. bi soluk alıp yeniden anlamadıgımı farkettim.. karmasanın tam ortasında nereye gidecegimi bilmez, kalakaldım.. kulagıma muzimi taktım.. gecmişin huznune gelecegin heycanına daldım.. yaptıgım buyuk bi hataydı ama simdiyi unutup bakıslara daldım...
hatırladım.. anlatılmak istenenin gozlere yansımasını.. dokunsun konusmasını.. gulumsemenin hazzını ve cekip gitmenin sessiz uzuntusunu...
sonra birçok deişik dilde yaşanan aynı duyguları, duyguların bakısını gordum.. herkesin kendi dilinde ne kadar kaybolmus oldugunu gordum.. yasa dedim.. kayboldum ve yeniden haritamı cıkartıp yola cıktım..
bigun uyandıgımda buyuk bi kalp carpıntısı hissettim.. anlamadıgım onlarca dilin icine kendi dilim de eklenmisti.. baktım.. sadece durdum ve gulumsedim.. anlamıyorum.. o zaman yola devam!!
ilk adımımı attım.. belki de ilk defa baba dedim .. sora yoruldum durdum .. bi soluk alıp yeniden anlamadıgımı farkettim.. karmasanın tam ortasında nereye gidecegimi bilmez, kalakaldım.. kulagıma muzimi taktım.. gecmişin huznune gelecegin heycanına daldım.. yaptıgım buyuk bi hataydı ama simdiyi unutup bakıslara daldım...
hatırladım.. anlatılmak istenenin gozlere yansımasını.. dokunsun konusmasını.. gulumsemenin hazzını ve cekip gitmenin sessiz uzuntusunu...
sonra birçok deişik dilde yaşanan aynı duyguları, duyguların bakısını gordum.. herkesin kendi dilinde ne kadar kaybolmus oldugunu gordum.. yasa dedim.. kayboldum ve yeniden haritamı cıkartıp yola cıktım..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)