30.8.07

Hayatın Tanımları (Part1)

Her yeni gun ayrı tanımlanır hayat… herkesin kafasından gecen soru işaretleri, ayrı cevaplanır ayrı bi karışıklık cıkar… nası tanımlamak isterdin? Nası gormek isterdin? Hangi renge boyamak isterdin acaba? Içindeki gucu nasıl dısarı cıkarmak isterdin ? bence biraz dusunelim…

Kelimlerle basitleştirmek istemem düşleri… o kadar yucedir ki aslında sadece farkına varman gerekir. Ama bi şekilde dısarı cıkması gerek bu duyguların.. belki sozlerle, belki baskıslarla belki dokunuslarla belki de bu sıkıcı kelimelerle…

Okunurken utanc vermeil kelimeler.. yuzun kızarmalı duslerini gorunce karsında… korkmalısın bazen kendinden… bazen de umursamaman gerekir hayatı duslerine yer acabilmek için…

Hangi yol diye bişey yoktur hiç farkettinmi? Secim yapman gerekmez aslında… bir yol vardır zaten… sadece gidersin… sonra bunu tanımlamak sıkıcılını yasarsın… neden tanımlarsın? Cunku mantıgın Kabul etmez duslerini… halbuki aynı yerde dogmaz mı düşler ve mantık? Düşleri neden kalbe bırakır ve beyne haksızlık edersin ki? Hersey sende baslar ve sende biter… farkında değilmisin?

Kendimce bir sozluk yaratmak geldi içimden… bunlar sadece kendimce tanımlar… tanımsızlıgın aslında var olmayanım tanımı… hatta istersen sen de tanımla… karşılaştıralım sonra… bakalım hangi yansıma ve karmaşa neymiş… karışıklık nereden geliyomuş…

Bu tecrubelere dayanan bir tez… herhangi bir referansı olmayacak… sadece ozgurlugu, bireyselliği ve düşleri tanımlayacak bir çift bozuk mavi gözden…


-1-

Hep bir aşk arar kadın… yaşı kac olursa olsun kırıklıklara mahkumdur.. hep bir sarılış arar kadın… yaşı kaç olursa olsun yalnız kalmaya mahkumdur… Neden?

Zamanlar boyunca kadının toplum içindeki yeri değişmiştir. Bir zamanların eski aşklar muhallebicisine evden gizlice kaçarak gelen kadın, günümüzde muhallebizini kendisi açıyor. Güç takıntısı mı? Duygu Asena Mirasını sürdürmek mi? yoksa sadece ayakta durma çabası mı?

Şu güne gelene kadar farklı kuşaklardan farklı kadınlar çıktı karşıma… farklı zaman trendleri ile yaşayan, farklı trendlerde aşk yaşayan… Fakat hepsinin kesiştiği nokta… aşk… Kadını tanımlasana… sadece bikaç sıfat ekle “kadın” teriminin başına… yapabiliyomusun?

--- Devam Edecek ---

Yeni Bir Güne Daha Açıyorsun Gözlerini

Yeni bi güne daha gözlerini açıyosun bugün.. basucundaki komidine uzanıp saatine bakıyosun.. cok da gec degil.. bi beş dakika daha uyuyabilirsin.. yatagının sıcak sarılışıyla 5 dakika daha mutlu olabilirsin.. sonra yeniden ayaga kalkmak zorundasin cunku.. bikaç bişey atıştırıyosun.. belki de yemeden fırlıyosun.. 1 bardak kahve için öluyosun fakat yatagınla vedalaşamadıgın için kahveye zaman kalmıyor.. ofiste içerim diyerek giyinmeye baslıyosun.. bugun ne giymeliyim acaba.. akşam dısarı cıkabilme ihtimaline karsı hem spor olabilecek hem de işe uyabilecek bişeyler seçiyorsun.. anahtarların sigaran paran ve telefonunun yanında oldugunu kontrol edip, ayakkabı secimine dogru ilerliyosun.. aslında havaya uygun pek bişey yok almalıyım diyosun.. ama yine de en sevdigin ve ayrılamadıgın spor ayakkabılarını giyip dısarı cıkıyosun.. arabana binip, müziği ayarlayıp bi sigara yakıyosun ve cıkıyosun yola.. saat 8:30.. gunaydın..

Yolda binlerce trafik canavarıyla karşılaşıyosun ve sıkışmış bi trafikle.. sabah trafiği haliyle herkes işe gitmeye çalışıyo haliyle.. birazdaha yakında otursam noolurdu sanki dusuncesiyle, biraz daha para yapamam dusuncesi geciyo aklından.. sorada cagrışımlar ve dun gece olanlar.. bi gülümsüyosun.. bi anı daha geride kaldı.. peki bu anıyla baglantılı olarak gelecekte neler olacak acaba.. merak edip heycanlanıyosun.. ama kimseye bişey soylemiyosun.. senin içinde o merak, heyecan, dürtü.. bi anda bi araba seni sollamaya calışıyo.. sinirleniyosun.. şimdiye donup kapışmaya başlıyosun.. müzik de zaten cabası.. radyoda konusan o dj lerden hiçbiri senin neşeni kaçıramıyo.. çunku gune baslama kasetlerin zaten dunden hazırdı.. o müzik olmadan gune başlayamam diyosun.. ve ardı arkasına dinlemeye devam ediyosun.. ofise geldin.. off yine nereye parkedicem dusuncesi.. zaten birazdan cıkmam gerekicek.. kolay biyere parkediyim.. ve herzamanki yerin orda.. olmasa bile bi tane yaratıyosun..

Içeri giriyosun ofisten..biraz gec kalmış olabilirsin.. saat 9:10.. herkese ciddi bi gunaydın diyosun once .. sabah ya aslında sende de henuz afyon patlamadı.. bilgisayarını acıyosun.. ceketini cıkartıp koltugunun arkasına asıyosun… hafifce arkana yaslanıp ayaklarını uzatıyosun.. bilgisayarın acılıyo.. mouseuna herzamanki şefkatli yaklaşımınla basmaya başlıyosun.. ve gunun müziği hazır.. e ama kim sana kahve yapacak?? Once bikaç duygu somurusu , fakat işe yaramayınca kalkıp kendin yapıyosun.. ne kadar rutin dimi düşüncesi geciyo aklından.. hadi biraz atraksiyon olsun.. msn zaten ofislerin vazgecilmez oyuncagı… hemen işe koyuluyosun.. bi taraftan calısırken bi taraftan gunun dedikodularını alıp, bu geceyi ayarlıyosun.. Küçük kaçamaklar yapmayı da ihmal etmiyosun tabii..

Tamam görünürde herşey rutin.. ama içinde patlayanları senden başkası goremiyo.. bişey istiyosun ama ne istediğini tam olarak kavrayamıyosun.. aslında biliyosun ama kondurmuyosun.. geçmişten gelen bazı duygular ve seni sen yapan herşey birleşince yine kafan karışıyo bi of cekip gunune devam etmeye calışıyosun.. istedigin belki biraz yalnız kalmak, belki eglenmek, belki mutlu olmak.. ama herseyden once huzurlu olmak… geleceinin içinde kayboluyosun.. kurmaya baslıyosun.. su anda bulundugun hayatın nereye gideceini, sana neler getirecegini merakla bekliyosun.. biraz heycanlanıyosun.. ama üzülüyosun.. kafandaki herneyse , attım zannedip, atamadıgını farkedince iyice sinirleniyosun kendine.. ya koy ver gitsin diyip kendi deyişinle yaşamaya devam ediyosun.. ama içinde o biyerlerde hep gizli duruyo.. atmıyosun.. soylemiyosun… sadece duruyo.. zamana ihtiyacın oldugunu biliyosun.. ama zaman akıp giderken de gunu kacırmak istemiyosun.. calışırken bi anda kendini bambaşka bi dunyada buluveriyosun.. işin bitmiş ama nası bitmiş sen bile anlam veremiyosun.. telefonlar calıyo.. yeni işler zorunluluklar ortaya cıkıyo.. seni uyandırdıkları için biraz sinirleniyosun ama bugundesin.. geçmişi bırakıp direk gelecege adım atma zamanındasın.. problem sende diildi zaten.. sadece yarattıklarında.. karşındakini, olayları nası goruyosun kimbilir.. ama sana bişey diyimmi? Hiçbişey gorundugu gibi degildir..

Gece baslıyo.. istedigin gibi olmadıgı için bi iç sıkıntısında buluyosun kendini.. olması gereken bu degil diyerek eski geceye devam ediyosun.. eskiden oldugu gibi.. ama sen deiştiginin farkında olmadıgın için neyin eksik oldugunu da kavrayamıyosun.. yada bundan baskasını yasamadıgın için baska nası gece yasanır bilemiyosun.. işte içini sıkan bu.. bi parça cesaret hayata.. ha gayret..

Saat sabahın 3ü oldu.. eve gidiyosun.. hafif sarhoş birazda gunun, işlerin ve düşüncelerinin yorgunlugu.. uyumakta zorlanıyosun .. bi parça heycan olsun hayatımda bi deişiklik .. ama nerde nasıl? Bu Ankara hayatında mümkün diil.. ama gitmeye de cesaret edemiyorum.. neden..? soruları beynini yiyo.. şanslıysan o gece yalnız uyumuyosun.. ama diilsen soruların seni yalnız bırakmıyo.. sonra ruyalar.. gecenin karanlıgındaki rengin..

Aniden bi ses duyuyorsun.. Bir saat çalıyo.. basucundaki komidine uzanarak saate bakıyorsun.. cok da gec değil.. hala bes dakika daha uyuyabilirsin…

Voyage Voyage... et Jamais de Reviens... (Part1)

Kollarını bağdaştırmış oturuyordu yuvarlak masada. Bacakları da çapraz, bacak bacak üzstüne atılmıştı. Yanında konuşan 5 farklı insan vardı. Beş farklı görüş ama hepsinin birleştiği tek bi nokta… Kendisi…

İçeriden hafif bir müzik geliyordu… Duymak istediği sadece melodiydi… ve birkaç nota… Müzik her zaman ritmine göre belirlemişti hayatını… Ağlama müziği de uyku müziği de farklıydı. Gülerken bir anda hüzünlenmesinin sebebi, müziğin onu hayallaerine götürmesiydi… Bazen eskiye, bazen geleceğe… Hayatı boyunca bir müzik aleti çalmamıştı. Ama bas sesler onda çok güzel hisler uyandırırdı… Hep hayal etmiş, ancak sokak müzisyenlerinin yanında dururken bir kere olsun, flütünü çıkartıp çalmamıştı. Ya da özendiği o çellocular gibi yuklenip metroya binmemişti. Notalarını hissederdi bazen sadcee kabına baktıgında, ama hep gerçek hayatın içinde yaşamaya alıştırmıştı kendini. Nasılsa biraz sonra yurumeye baslayacak, ve matematiksel ama sosyal dunyanın içine dalacaktı. Karmaşaya… Kendi karmaşası olmadığı için mutsuz olacaktı ama aralarda pırıltıları gormeye devam edecekti… Görebilirse…

Duymuyordu soylenenleri… Aslında duyuyordu.. ama dinlemiyordu artık… Gizli bir baskıda hissederdi kendini hep… O yuzden vazgecmişti artık dinlemekten… Sadece içini dinleyecekti. Yapabilirse…

“Kızınızı ne kadar iyi yetiştirmişsiniz” sözunden nefret ederdi.. Kızınızı ne guzel kendinize benzetmişsiniz in farklı bir soyleniş tarzıydı bu cunku.. “Hayallerini ne kadar guzel ertelemiş, bastırmışsınız” demekti bir bakıma… Duygularıyla beraber düşlerinde kaybolmasına iyiki izin vermemişsiniz demekti hatta… Anasına bak kızını al gururuydu belki… ama yanlış bir suclama gibi gelirdi bu haykırış her zaman… çünkü içinde büyük bir aşk, büyük bir idol vardı…

Onu durduran birçok ses vardı… kendi karmaşası içinde boğulan binlerce tını… kendi iç sesini duymaya gidiyordu… nefes alacaktı artık…

Kesişim noktasında sadece durdu. Hafifçe gülümsedi. En sevdiği kot ceketini almış, saçlarını dibine kadar kestirmişti. Hep kısa saçlıydı… Çirkinlik olsun diye diil, sadece kafasında olanlar bi parça olsun gitsin, yeni bir hayat için uzasınlar diye dusunmustu. Yeni bir hayata başlasınlar, saçlarına takılmış olan kelimeler gitsin istemişti… Kökleri tabiki onu yalnız bırakmayacaktı ama en azından birazcık kendisinden uzaklaştırabilecekti. Bi de tabiiki uğraşmak istememişti amacına dogru koşarken güzellik ile… Begenen böyle begensin diye bi dusunceyle devam etti kendine kapanık oturuşuna…

Gülümseyişi çok kurnazcaydı. Siz ne derseniz diyin, ben yapıyorum ve gidiyorum bakısın attı… binlerce gozyasıyla beraber kapıya dogru yoneldi. Hiçbirşey duymuyordu. Aklında geride bıraktıgı o tanıdık kokulu son çayın son yudumunu alamamış olmanın verdiği iç burukluğu ve uçaktan indikten sonra başına gelecekler… yolculuğu başlamıştı artık kendini tanıyacaktı.

İçi çok buruktu. Ardında kocaman seneleri bırakmış, tamamiyle bir sıfır olmak üzere, kendince yüz olduğu bir seviyeden çıkarak yola koyulmuştu. ,

Gitmeden çok az once aşık olmuştu. Ve tabiiki karmaşık X jenerasyonlarından birinin kafa karışıklığı nedeniyle terkedilmişti. Kendini ifade edemediğini zannediyordu. Sonradan anlayacaktı aslında kalp kırkılığının yersiz olduğunu…

Arabaya bindi… Ağlayan. Gözyaşlarına engel olmayan telefonlar alıyordu. Ağzını açamıyordu. Sanki tamamiye duygsuzlaşmıştı. Aslında duyguları kendini yeni buluyordu. Sadece ilerideki 10 saati goruyor, kulakları kocaman bir ugultudan basla birşey duymuyordu. Hava cok sıcaktı. Ortalık sessizdi. Müzik seçimini bile arabadakilere bırakmıştı. Halbuki coşkulu bir müzik dinlemek istiyordu içi. Ama aslında huzunlu bir ortam vardı. Ve zaten cogu zaman müzik zevkleri tutmazdı. Çunku duyguları farklıydı birbirinden. Tecrubeler ve mantık aynı gidiyordu belki ama bundan bile kurtulmaya cabalıyordu. Sadece sabrediyordu. Son 2 saati kalmıştı. Biraz goz yası dokecekti belki ama mutluluguna dogru yola cıkmıştı artık. Geri donusu yoktu...

Bu boşluğu tanımlamak istemişti beyni... ama kalbi durdurmuştu... Sadece yuruyecekti... Varolan gerceklikle baglantılı olarak kendi düşlerinin goturdugu yere gidecekti.. Artık huzurluydu...

İç hatlarda indi. Aktarmasına daha 5 saat vardı. Pazarlama sıkıcılıgının bir eseri olan sadakat kartın esirleri olarak Puanlarla alınmıştı bilet. O yuzden uçuş saatini bile kendi istediği şekilde ayarlayamamıştı. İçinden sessizce kıstlanmışlığına isyan ediyordu. Ama koşullara uyan o yetiştirilme tarzı sessizliğini bozamadı. Kocaman bir bavulla bir kafeye oturdu. Birçok telefon etmek istiyordu. Herkesi aradı tek tek... Biraz da yazmak istedi ama laptopu acmaya usendi. Kalem aradı ama bulamadı. Hep esprituel bi yaklaşımı vardı hayata. 55 kiloluk bavulda fazlalık olmasın diye kalem almadı heralde diye dusundu. Kendi kendine gulumsedi. Bir sigara yaktı ve ucus saatini beklemeye basladı.

Çok dusundu. Gideceği yer hakkında heyecanla birçok makale okudu. Yapmak istediklerini gozden gecdirdi. Hep gulumsuyor, ve gulumsemesine engel olamıyordu. Artık kabından cıkmıştı. Düşlerinin goturdugu hayatı yasayabilecekti. Kendi yansıması olacaktı. Herhangi bir karmaşa onu etkileyemeyecek, sıfırdan bilinmezliğine mutluluguna dogru gidecekti. Içi dümdüzdü. Sadece gelecege karşı duydugu heyceanı tasıyor, korkmadan adımlar atıyor ve neredeyse sekerek bulutlarda geziyordu. Tabiiki onu yere indiren 55 kiloluk bir gerçek vardı ama bu onun ucmasına engel olamayacaktı. Donmek istemediği bir yol olduguna sonradan farkıa varacaktı. O anın heycanını şimdilik ortadan kaldırmayacaktı. Gununde, orada yaşayacaktı. Herhangi bir ses onu etkilemeycekti ve mutlu olacaktı... Huzurlu... Maceralara acık bir eglence yasayacaktı. Basına ne gelebilirdi ki??? En fazla hayatı sona erebilirdi. Korkusu yoktu bu yuzden. Yuruyordu ve mutluydu.

Bircok anonsu aynı anda duydu. Kolları o kocaman bavulu tasımaya calışmaktan agıryordu. Bacaklarını bavulunun uzerine uzattı. Uzaktan bakınca tasındıgı belli oluyordu. Ama cok kişinin umrunda değildi. Belki bir dusunur, 10 saniyeliğine onun hakkında bi izlenim edinmişti. Bu ile guzel bi histi.. Ama bunu bile biliyo olmak kotuydu aslında.

Deske dogru yurudu. Bir kız gordu. Durmadan gorevli kızı ikna etmeye calışıyordu kız. Meraklı kişiliğine engel olamadı. Fazla bagaj parası ödememek için çırpınan bi kız gördü.. Hafifçe gülümsedi.. Çok umrunda diildi kızın ne için çabaladığı.. Çünkü O zaten belki milyonlarca para ödeyecekti. Ama dayanamadı. “Bende de fazla bagaj var yardım edermisiniz?” diyerek c-in deskindeki o tatlı kıza yaklaştı. Ama o umutsuz bakışları asla unutmayacaktı. “55 kilo mu?? Hmm bakalım sizin için naapabiliriz?” dedi kadın. Sonra o kadar excess ten bayaa bi indirerek iyi uçuşlar dedi. Ha yine yapmıştı yapacağını.. Ödetmişti.. Ama daha az... Zaten her uçuşunda başına gelecek bir durumdu bu.. alışmalıydı..

Uçağa bindi.. Bin tane beyaz atletli fazla kıllı altın kolyeli adamın arasında oturuyodu. Hani gitmek büyük bişeydi ya normalde.. Bu kadar adamın o uçakta ne işi olabilirdi.. Kahkahalarına engel olamadı.. Diğer kız da onların arasına sıkışmıştı..

Uçak indi.. İçinde sanki hayatı boyunca orda yaşamışcasına büyük bi tanıdıklık vardı. Sanki bütün yolları biliyordu.. Sanki onundu... Ama çok huzurluydu.. bi taksiye bindi diğer kızla beraber.. Opera civarında indi.. Herşey ters gidiyodu.. Ama mutluluğunu hiçbişeye deişmezdi.. Bu sefer gerçekten yeni birşey başlıyordu çünkü...

--- Devam Edecek ---

Oyuncak Ayılar

Sarılmanın anlamını araştırdın mı hiç? Aslında ne demek oldugunu? Aslinda ne zaman ihtiyacın oldugunu? Kendine bile sarılırsın bazen farkında olmadan.. yalnız kaldıgını hissettiğin ilk an özellikle.. bir anda içinde bir güç doğar ve sarılrısın kendine… güler geçersin belki ihtiyacı olanlara.. yürürsün… Ardından hayata sarılırsın.. belki dort kolla… bırakmazsın… onunla beraber koşarsın yollarda.. yetişmeye çalışırsın belki bazen… bazen de o kadar cok sıkar ki kollarıyla seni bırakıp kaçmak istersin… ama ellerini bırakmaz asla senin… tutar… yanında ayırmaz… farketmezsin… sen bıraksan, o bırakmaz seni…

Küçük bir çocukken o dev gibi insanların nası birbirlerine sarıldıklarını hayretle izlerdim.. çocuklar için değilmiydi çünkü sarılmak? Sadece çocuklara sarılınmazmıydı? Hadi onu geçtim çocuklar da bi yerden sonra ağlamaya başalamzmıydı?? Değerini bilmezmiydi? Nasılsa arkası gelecek olan bi sarılma.. Nerden bilebilirdin ki aslında hayata sarılman, onu kucaklaman gerektiğini… hep seni kucaklıycaklar zannetmezmiysin sen de? Ne garip değilmi?

Peki neyi kucaklaman gerektiğini nerden biliyordun hep? Ya da kimin seni kucaklamasını, böyle sımsıkı, sıcacık, yumuşacık sarmasını?? His dedikleri bu muydu? Aile sıcaklıgının dısında başka bişey aramazmıydın sende? Bi arkadaş, belki bi yandaş… Yaş ilerledikçe bir sevgili, yada bir hayat…

Hayatının nereye gideceğini sorgulamaktan sıkılmadınmı hala? Her gün derin bir iç çekişle uyanmadınmı? Koy verip gitmek istemedinmi? Hayallerinde yaşamayı düşünmedinmi? Yada çocukluguna geri donmeyi.. Bırak ya alien sarılsın sana kolaylıgını istemedinmi? Bu yuzden değilmi zaten bu kargaşa??

Herşey sıfırdan başlasa keşke… Şimdiki aklıyla doğsa insanlık.. Akıp giden bir zaman içinde değil de, kendi zamanında yaşasa varlıklar.. Kendi zaman akışını kendi yaratsa keşke... Her sıfırda, başka sıfırlarla karşılaşsa keşke... birde birlerle, ikide ikilerle... meta ya bile gerek kalmaz belki... utangaçlıklar, sıkıntılar ortadan kalkardı belki...

Bu tam değişim sureci olsa gerek.. Benim hayalim bu değildi ki!! Kendi hayal kırklığımı kendim yarattım bu sefer. Gözümde fazla buyutmusum hayatı… Haksızmıyım… Hadi koyver gitsin… soylemesi kolay… ama nedenhep bi arayış??? Bunu cozemiyorum işte… tam da sıfırdan başlamışken yeniden… belki de 1 e karşı ben sıfırda oldugum içindir ne dersin? Ama bırak… ne guzel bırakmıştın zamana kendini… akıp giderken yetişiyordun… o gunlere nooldu acaba? Devam edicek darken yine bi saçmalıkla karşılaştım… hemde kendi kendime kendi içimde… nereye kadar bu arayış??? Nereye kadar bu daraltı??? Nereye kadar bu çene ağrıtan zoraki gülümsemeler… nereye kadar inançsızlık… kendine ve hayata ve herşeye ve hayata ve herşeye ve hayata ve herşeye…

Bırak… dene bi daha… topla gücünü… yürü… sonra koşarsın.. hatta emekle… sonra yürürsün… her defasında bir “sıfır”la karşılaşmak sıkıcı belki… belki de eğlencesine varamayacak kadar kısıtladın kendini.. sana sarılacak kimse yok diye üzülme… sıcak yatağına girdiğin an rüyaların seni bırakmayacak zaten… ve oyuncak ayıların kollarının hep uzanmış durumda olduğunu asla unutma….

İmge

Her imgenin ayrı bi dili
Her dilin ayrı bir anlatımı vardır..
Her anlatımın bir şiiri
Her şiirin de bir notası

Notaların sessizligini dinledin mi hiç?
Sol anahtarı hiç boş gelmedi mi sana
Etrafına baktıgında farketmedigin
Farkettiginde sasırdıgın bi yazı bile
Sana seni anlatmadımı bazen

Nefes aldıgını hissederken
Aslında boguldugunu
Boguldugunda bi parça daha öldügünü
Ölürken bi kez daha canlandıgını
Gormedin mi hiç

Duydugunu zannettiginde aslında sagır oldugunu
Gordugunu dusundugunde de kör..
Ne aradıgını bilmeden sadece kosturmadınmı
Kosturuken bi kez daha kanamadımı dizin

Yara bandı ararken sadece su bulmadınmı bazen
Buldugunda da onunla yetinmedinmi
Yetinmedkle kalmayıp koşmaya baslamadınmı daha dinlenmeden
Dinlendiginde de sıkılmadın mı

Hangi karmasadan bahsediyosun..
Hayat mı?
Kendinmi?
Ii düşün..
Sensiz hayatın … zaten yok…

Yazdıklarını donup bakıp okumak kadar , geriye goturen bi sıkıcılık yoktur hayatında bi yazar için..

Yap Yapabiliyosan Karmaşanda Empati..

-Hadi tatlım soyle artık!!
-Ya soyliycek bişey bulmaıyorum daha nası annatabilirim ki??
-Mesela daha duzgun kelimeler kullanabilrisin..Icınden gecenleri istiyorum.. Hemde hepsini!!
-Anlattım ya! Dahası yok işte seni seviyorum!
-Ama ben butun içini istiyorum.. Neden boyle konusuyosun?
-Bak guzelim.. ben soylerim herseyi.. sana seni sevdigimi soyluyourm hala altında bişey arıyosun.....

-Ya hale ya! Hala bana bişey anlatmıyo! Konusturmak için elimden gelen herseyi yapıyorum ama sadece seni seviyorum diyo.. Hatta bazen demiyo bile sadece yanımda tavuk gibi oturup elimi tutuyo.. anlamıyorum... Cok guzel.. Elimi tuttuunda ucuyorum evet.. ama anlatmıyo neler oluyo neler bitiyo.. Icinde neler kopuyo... Gercekten beni seviyomu? Istiyomu? Yoksa zorunluluk gibi mi geliyo.. Sıkıldımı sence? Yok bence kesin başkası var...

İnsan ilişkilerinin temeli dile baglidir dogru.. Dilin temeli, kokeni ve hatta bu konuyla ilgili olarak yapılan binlerce akademik calışma.. Tarihimzden bugune gelen, dönem dönem deişim gosteren binlerce sıkıcı bilim... Yeryuzunde bulunan milyonlarca çeşit deişik dil.. Ama hepsinde aynı anlam... Kullanım farkları ama duyuldugunda algınlanan binlerce aynı anlam... Ve son bi gulumseme... Ne gerek var..

Binlerce istegi var tum dunyanın.. Tamam temel ihtiyaclarda kullanılması gereken bi kultur dil.. Etkilerken karşındakini mutlaka kullanman gerekn ayrı bi kultur dil! En azından beden levelına atlayana kadar kullanılan bi geçiş sureci...

Hiç sevgilinin seni terkederken sana nasıl baktıgını gordunmu? Yada ozlediginde sacma sapan knusmalar yaparken sana nasıl sarıldıgını... Seni cok ozledim demek yerine soylemeden yanında saatlerce saatlerce durdugunu... "Ya ne gerek var ya, bazen tek bi dokunuş 1000lerce kelimeden daha degerlidir" dendiinde nası karşı cıktıımdan bahsetmiycem.. Yada her dakka soole tatlım soole hadi artık diye diretmelerimden.. Sıkıcı olan ne biliyomusun?

Herşeyin farkında olsan da, görsende, objektivite hayatında büyük yer kaplasa da, sanırım duygular konusunda ben aslında hiçbişey bilmiyorum…

1 Eylül 2006

Muzigin ruha ne kadar iyi geldigi konusunda hic suphelerimiz yok.. eminim… seni anlatan, tamamladıgını dusundugun, sevdigini sevildigini hissettigin bircok notanın aslında icinden cıkıyo olması ne kadar ilginc degilmi? Seni costuran ve huzunlendiren o notaların aslında senden cıkması da ayrı bi degişiklik tabiiki.. senin hislerini sen anlyosun gibi bi kısır dongu.. peki seni kim anlıyo o zaman ? herkes desem sasırırmısın?

Goz kapaklarım kapanırken gecenin bi korunde, uyumamayı ve beklemeyi sectim..


Ailelere de takıldı kafam bugün.. Ailelerin her zaman cocukları icin iyi seyler istemesi sonucuna varmak istiyorum artık.. Yapılan her negativitenin iyilik icin olduguna.. Su dunya uzerinde beni hayatımın sonun akadar terketmiycek 2 insan tanıyorum.. küçük, çekirdek ailem... Uzaga da gitsem, hayatlarında sorunlar da olsa, olum bizi ayırana dek beni terk etmiycek, kendi yolu ugruna benden vazgecmiycek iki insan..

Sadece ogrenmeleri gereken degisen dunyaya uydurulması gerekn ayakları ve gelişen dunyanın iletişim ilkeleri.. biraz psikolojik, biraz karakter, biraz zaman ve bir corba kasıgı hisler.. ve buyrun corbanız hazır.. afiyet olsun.. nasıl? Tadı guzel mi? ben begendim aslında biraz acı eksik kalmıs.. kalsın.. zaten acıya allerjim var her turlusune.. yutmak icin bile tekniklerin geliştirildigi bi yiycek hatta baharat cesidi.. ve en sevmedigim..

Hayatta neden vazgecersin diye sorsalar, para dermiyim bilmiyorum. Bu dunyayı ben yaratmıs olsaydım, belki para kavramını ortadan kaldırabilirdim.. onun yerine de bu sefer libyalılar dogmadan onceki teknikler gelirdi kesin.. koyun degistirmece, karıları kocaları deiştirmece, ve bilimum takas.. dedim ya.. ama 1, bu dunyayı ben yaratmadım, 2 hala hayallerim icin paraya ihtiyacım var.. amah hala soylerken sevmiyorum bu kavramı.. para.. ıyk.. cıkarın sozlukten.. money, d’argent para gibi terimleri.. bir aileyi de dagıtan, yanlıs anlasmalara da yol acan gıcıgın onde gideni.. sevmiyorum ama ihtiyacım var.. ask gibi.. aman paraya asık olma da..

Biyerden biyere gitmek ne kadar heycan verici dimi? Yeni insanlar, yeni asklar yeni maceralar.. aman tanrım… hazza bakarmısın? Ve sana kazandırdıklarına.. ama en acısı birisine gule gule demek deilmidir peki? Bu sekilde heyecanını da kaybetmezmisin? Nasılsa biticek diye baslamamak yasanan hayat uzerinde verilebilecek en yanlış karar olmasına ragmen o yolu secmezmisin?

Bilmiyorum…

10.8.07

Bir yüzük çıkarttım parmağımdan...

Biraz önce bir telefon aldım. Sanki, büyüdükçe çocuklaşan bi hikayede yaşıyodum... Rüya mı gerçek mi algılayamadım... Kapattım telefonu.. Ses bile çıkartamadım..

Hep erkek gibi yaşamaktan bahsederdik ya.. Güçlü kadın, erkek gibi.. Ama hep bişey vardı bizi farklı kılan.. Kadın gibi hissetmek..

Kadın gibi hissederken, erkeklerin aşabildiği çoğu şeyi aşamadığımızı farkettim. Ne kadar ilginç diilmi? Sanki söylediklerimiz sadece lafta kalıyomuş gibi geldi bana.. hani nerde aksiyon? Sıkıldım bi daha..

Mesela Erkekler ne olursa olsun arkadaşlıklarından vazgeçmezler.. Ne olursa olsun diyorum. Bi şekilde rayına girer.. Çünkü birbirlerinden başka hiçbişeyleri olmadığını çok iyi bilirler..
Mesela erkekler çok yüzeysel düşünürler. Yetmiş kere anlatman gerekir kendi duygularını ve mümkünse sadece bi dille.. Yoksa aval aval nası suratlarımıza baktıklarını bir kez daha görürsünüz..

Farklılar.. Bence akıllıca.. Sevmek, insanlık, dostluk ve kardeşlik uğruna...

Karmaşık varlıklarız vesselam.. Kadın olmak zor zanaat mirim.. Kadın olarak yaşamak kadar zor.. Kendi içini bile karıştırırsın ortalığı karıştırmanın yanı sıra.. Öyle bi batarsın ki, kör olursun... Objektif düşünmek bi yana hiçbişey görmessin belki de.. Belki de kadın aşktır ne dersiniz?

Ama neye aşk acaba.. Neye aşık.. Bence sadece kendine.. Hırsına.. Dişiliğine, kendine güvenine.. Kadın işte adı üstünde.. Paylaşıma kapalı, gözleri bağlı... Bana bile yazık.. Gerçekten yazık.. Tanıdığım kendini feda etmeyen, aşkına, dostluğuna feda etmeyen tüm kadınlara yazık..

Uzakta olana daha ağır gelirmiş yaşananlar.. Gerçekten içinde bulunmadığı için belki... Ama hissedermiş.. Parçalanını kalbinin en derin köşesinde görür, hissedermiş.. Canı yine de yanarmışş.. Kalp bu.. neyi görmez ki...

Kardeşliği hiç tatmamıştım, sizi görene kadar.. Paylaşmak, anlatmak beraber sevgiyi yaşatmak neymiş bilmezdim.. Sizinle büyüdüm.. Sizinle gördüm.. Ama bilmeyenden bişey öğrenilmeyeceğini hiç düşünmemiştim..

Ben büyümeye gidiyorum.. Belki de gerçek bir cadı olmaya.. Gerçekten görmeye, sevmeye ve beraberliğin ne demek olduğunu öğrenmeye.. Cadılığı görmeye... Yeşili hissetmee, Moru tanımaya pembeyi ve maviyi yaşamaya... Çok yalnız kalıcam belki.. belki de kalbimdeki yumruya, göğsümdeki baskıya bir yenisi daha eklenecek.. Ama fotoğraf karelerini hatırladıkça gülümseyeceğim en azından..

Biraz önce bir yüzük çıkarttım.. Bir daha takmamak üzere.. Renkli, sadece üç eşi daha olan bir yüzük çıkarttım parmağımdan.. Gözümden belki bir damla yaş düştü.. Ama belki... Duygularını, dostluğu, gerçek aşkı gerçek sevgiyi göremeyen kadınlar yüzünden bir yüzük çıkarttım parmağımdan.. Gerçekten onu taşımayı hak edene kadar.. Görene kadar... Öğrenene kadar..