1
Paris aşkı tanımlayan yakışıklı bir tanrıdır. Napoleon'un sevgili Josephine'i, o öldükten sonra, "Aşkı sonsuza dek yaşatmak için" sert bir emirle heykelini yaptırmış. İşte kadın kalbi, anlayışı ve aşka olan hırsı demekten kendimi alamıyorum. Paris ve aşk inanışının, Josephine'in de yaşadığı Versailles sarayının da içinde yer aldığı, herkes tarafıondan "Aşk Şehri" olarak tanımlanan başkentin adı olaraak konulması da bir "denk gelme" durumu heralde :)
2
Kadın, aşktan hep korkarmış! Aşk uğruna atan kalbinin kırılmasından yüzyıllar boyu da korkmuş... Eros'un oklarını savurmasından canı yanacağını bildiği için Eros'tan ayrıca korkarmış. Uzak durmasını ister, hatta kaçarmış. 15. Louis, cinsiyetinden ve cinsiyetinin sadizminin yarattığı bilinçaltından aldığı güç ile 19. yy'ın sonuna kadar "Eros'un oklarından korkan kadın" heykelini Versaille sarayının en görünebilen bahçesinde sergilemiş.. Sanat uğruna..
3
Picasso da yoldan çıkmışlardan. Normal bir resim öğrencisiyken, bir anda hayat görüşünü yansıtmış tuvaline.. Amaç, sadece iyi bir ressam olmakken küçüklüğünde, duygu ve dürtülerine engel olamamış, çizgileri ile politika yapabilecek kadar hayat görüşü çimiş... Göründüğü gibi değil, gördüğü gibi...
4
Zamanı gereği tüm kadınlar arp çalarmış. Bu yüzden Jane Austen'i daha çok seviyorum...
5
Çocukken pembe bulutlar çizerdik mavi boya kalmadığı zamanlar. "Pembe bulut olmaaazz" demişti bi arkadaşım.. "Çocukların hayalinde herşey mümkündür" diye bir karşılık almıştı bir büyükten. Peki geçen gün gördüğüm pembe bulutlar bi çocuğun hayalimiydi gerçekten?
6
Kelimelerin boş kağıtlarda saklı olduğuna inandım hep. Kalem darbeleriyle ortaya çıkarlar. Bazen silik, bazen net, bazen de karmakarışık. Bazen bir çizgi, bazen de sadece bir renk. Her boş kağıt farklı bir duyguyu anlatır özünde. Onun varolma nedenidir bu aslında! Gizlendikleri yerden çıkarmak da kelimleri, cesaretin bir eseridir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder