O kadar çok açmışım ki kombiyi, Mia dışarı çıksın diye açık bıraktığım pencere bile pek bi işe yaramadı. Ağır bir yorganı ve kucağımda uyuyakalan tüylü bir yaratıkla sıcak bir güne daha uyandım bugün.
Aslında eğleniyorum. Aslında değil, gerçekten eğleniyorum. Yakalamaya çalıştığım özgürlük ve güven hissini yakaladım sanırım sonunda! sanmak mıı? hayır yakaladım!
Hatta gittim, bi ara "noolur geri ver o hissi" diye her gün ziyaret ettiğim St. Antoin'a teşekkür ettim dün. içimi yine sıcak bi his kapladı. Ev de sıcak.. günlerdir dışarı çıktığımda biraz düşüneyim, yazı yazıyım diye geri eve dönüyorum ama yazmaya başlayınca yine başka bi item'a atlıyorum ajandada ve o yüklü an yine yok oluyor, kayboluyor.
Aslında ağırlık etmesin diye çanta taşımıyorum ya genellikle, (ama çantalara hastayım o ayrı), taşıyım, bi de kağıt kalem alıyım, ya da küçük bi defter, hissettiğim anda yazıyım! Nasıl fikir?
Ortama aykırı ama başka yerde olsam çok problem teşkil etmeyecek bir ayrıntı. sevdim.. Dün gece hissettim mesela bunu. O kadar yüklendim o kadar yüklendim ki, negatif elektrotların biyerden boşalması gerekiyordu. Kenara geçip kalabalığı izlerken, yazasım geldi.
2 anektod geçiyor her zaman bunu düşündüğümde.. Biri kalabalığa karşı kenarda durmuş, resmini çizen bi fransız, diğeri de londra'da bi müzikal sırasında öyle yüklenişim, ve müzikalin ortasında defterimi çıkartıp yazışım ve yanımda oturan adamın beni gazeteci sanarak ropörtaj vermeye kalkması :)
Ama düşünsene, deli gibi kalabalık bir bardasın, milletin kafası iyi olmuş, zıplıyolar.. O sırada eskiden çok sevdiğin ama uzun zamandır hiçbir yerde çalmayan bi müzik çalıyor, ve bir anda kenara geçiyorsun ve zaten alkollü olduğun için duyguların patlıyor ve yazmaya başlıyosun... Millet nasıl bakar bi düşünsene,? "A a tipe bak!" diyeninden tut da, "Yasoooo saçmalama abi bak kimler var burda!" diyenine kadar. Ama belki ya da iki kişi sadece seninle aynı kafadadır kesin. belki yaklaşır tebrik eder seni, belki de yanına gelir tanışmaya çalışır.
İşte o insanlar gerçek insanlardır bence.. bi anda özgürlüğünü sana hatırlatan, onların özgürlüklerini de görebildiğin.. Bunlar bi yerde toplanmalıdır.. Dejenere diye tanımlanır belki orası, ama yine de yansımaları ve karmaşalarıyla kendi hapisanelerini örerler.. Çok mu iyimserim acaba?
Bu özgürlükçü, standartlara karşı gelme düşüncesi, karşındakinin kafasında yanında hiç kalmayacak hissi yaratıyormuş. Nerden geldik bu konuya.. Hemen onu da açıklayayaım.
Doğum Günüm 14 Haziran. Che ile aynı gün doğmuşum. Var olan, bana ters gelen her türlü düzene karşı çıkma gibi bi eğilim, herhalde doğduğum günden kaynaklanıyor. Ama yansıma diyoruz, belli bi toplum içindeki karmaşalar diyoruz, beni de şekillendiren birşeyler de oldu elbet. Dostluk, arkadaşlık, aşk, iş, iletişim.... vsvs.. bunlar olmasa yaşayamayacağımızı da çok iyi biliyorum. Ama neden standartlara kayıyor yaşam peki?
Aşk diyelim.. Çocuk kızı mutlaka aramalı önce. Hatta 2 kere aramalı ki kız inansın. Kız çünkü ilkinde mutlaka reddetmelidir ki kaçan kovalansın. 2. kez aradı çocuk diyelim. Hani seviyor ya! Kızı elde etmeye çalışıyor! Kızla buluştu.. Herşey mutlu.. Alkol girdi araya, sora farklı bişey yapıp butun gece seviştiler. Ve çocuk gitti... Bir daha aramadı bile..
Al sana Freudien yaklaşım.. Aslında koşuşturma problem ve daraltı içindedir çocuk. Bir gecelik birşey yaşayarak hayatında devam etme isteğindedir aslında. Çünkü öncelikleri vardır. İşi, ailesi ve mumkunse sevgilisi.. komik dimi?
Hadi standartı ters çevirelim.. Çocuk hiç aramadı. Kız sürekli arıyor, soruyor, biryerlere çağırıyor. "Çocuk bunaldı!" diye düşünüyor kız. "Sakın arama, aman diyim hafif meşrep durma karşısında" diyenler de cabası! Ama kadındır bu çatlıycak! Niye görüşemiyorlar kardeşim? Anlamıyorum.... Fena mı ya, kız ayağına kadar geliyor. Aslında erkekler korkaktır, yaklaşamaz kimseye.. Kadının hareket etmesi gerekir... Yolu açması gereklidir ki çocukcağız yürüyebilsin..
işte bu yüzden her başarılı erkeğin ardında bir kadın vardır, ve yuvayı dişi kuş yapar..
Arkadaşlığa gelelim.. Kendine ait bir alanın, bir zamanın olmalıdır. Belki de birşey yaşarsın ve gizli kalmasını istersin. Çünkü yaşanmış bitmiş ve sana birşeyler öğretmiştir. Ama geçmiştir.. Biten yaşanan bir olayın ya da hatanın sorgulanmasına karşıyım çok! Bitmiş yaw! Ve sen bundan dersini almışındır. İlle arkadaşına anlatman mı gerek? Nerede kaldı bireylik? Özgürlük? hayatıyla ilgili çok detayı bilmediğim arkadaşalarım çok oldu.. Dostlarım da oldu.. Kendi yaşam kargaşamızda her detayı anlatamadığım insanlar da çok oldu... Dinlediğim, dinliyormuş gibi yaptığım ama kendi istediğim yolda gittiklerim de.. Çünkü hayat benim! Paylaşmayı seviyorum evet! Destek olmayı da... Anılarımı hatırlayarak gülmeyi, ağlamayı... Ama benim de yaşamak istediğim bir şekil olabilir değil mi? herkes gibi..
Anlattıkça değerinin ne kadar basitleştiğini hissetin mi hiç? Ben çok zaman hissediyorum... O sihirli an, bir anda yok oluyor.. Sözcüklerle basitleşiyor.. Sonra bi de karşıdan gelen tepkiler var... Offf diyorsun.. Yine hata yapıyorum! hayır yapmıyorsun!! O senin kendi seçimin ve düşüncen!!Yürü!
İşe gel şimdi.. Saat 9'da ofiste olmak zorundasın. Belirli standartlar var.. Ve en sevdiğim Panik Zamanları (!) İş her zaman yetişir! neden 10 saat öncesinden sorgulamak gerekir? neden, nası yaptın, nasıl oldu? Yetişti mi? Bir şekilde problem düğüm oldu.. Dil adı verilen bir organımız, bu problemleri çözmeye yardımcı olur beyinle koordineli çalışırsa... Bu şekilde lider olunur zaten.. İş ilanlarında hep bu yazar, "problem çözebilme yeteneği". Neden peki? Herkesin bin tane farklı hayatı daha vardır. Ve bir tane beyni.. Herşeye aynı anda yetişmeye çalışıp o kadar çok hata yapar ki... Aklın almaz..
Çünkü insanlar çıplaktır.......
"Nasıl çıplak? O kadar markayı boşuna mı üstümüzde taşıyoruz?" deme! o markalarla içini doldurmaya çalışıyosun imajının..
Hep kızdılar bana bu kadar iyimser olduğum için... Nasıl olmayayım düşünsene! Doğdun.. Çıplaksın.. Kalbin, beynin, ve akciğerlerin oluştu... Büyüdün, öğrenmeye başladın... Sosyal ve iş hayatın için bin tane bilgiyle doldurdun kendini... Statün oldu. Bir imaj giydin üzerine.. Yoluna devam ettin... Ama hep mutlu olmayı hayal ettin..
Evlenmeyi ya da bekar kalarak iş hayatında kariyer yapmayı hayal ettin ve bir yola girdin.. Ne için? Mutlu olmak için.. Birçok insanla karşılaştın.. Hayatlardan, hatalardan ders aldın.. Ne için? Mutlu olmak için... Başarılı oldun.. ne için? Mutlu olmak için... Üzüldün... Ne için? Mutluluğa sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu öğrenmek için...
İnsanlar çıplaktır... Birini tanımaya çalışırken, giysilerini çıkartırım onun. Söyelemek istediklerinin altında yatan, beyin kıvrımları ve kalp atışarını dinlemeyi severim. Ya aynı şarkıyı söylediği için anlarım, ya da farklı bir beste yaptıysa öğrenmek için dinlerim.. Sonra yeniden anlarım ki, çıplak kalmasın, üşümesin...
Çok değerlidir insan... Değerini veririm kendisine.. Ama kaldıramaz.. Hatalı üretim olduğunu düşünür, sıkılır... Kendime ait alanın çoğunu değer katmaya ayrırım. Kafamda öyle değerler yüklerim ki çıplaklığına insanın, yalnız kalırım...
Standart olmasındansa, ben olmayı seviyorum... Bu da ortaya çıkmaya çalışan, ama insanlar uğruna dışarı vurmadığım ukalalığıma bir örnek olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder