2.6.10

Kabul edin gerckten bir film bu...

Hayatın film olmadıgı konusunda hem fikir olmustuk uzun bir zaman once.. ben bayaa direndiğimi hatırlıyorum bu konuda.. kader mi yoksa kendi yazdıgın bir senaryo mu diye? Cocukluk gorusleriydi tabi onlar ama buyrun size birkaç gercek film örneği..

Buyuk bir karmasanın içindeyim son birkaç aydır. Bu karmaşa hayatıma ne kattı derseniz su anda buna cevap veremeyecek durumdayım. Sadece anneme nasıl bi açıklama yapacagım konusunu dusunuyorum. Ve gercekten bir sonraki adımıma dair ilk defa gercekten hiçbirşey bilmiyorum...

Uzatmaları oynadıgım su son birkaç haftada, karşıdan izleme fırsatım cokca oldu karmaşamı.. İçindeyken cok normal gozukuyor ama dısarıdan izlediğimde gercekten "yazık" demekten kendimi alamıyorum.. Bana ve hayatıma yazık.. Yanımdakilere, gozyaslarına, sıkıntılarına, harcadıkları zamana.. Mutlaka hepimize birşey katıyordur ama mutlaka başka hiçbiryerde ogrenemeyecegimiz, (ki gercekten baska biryerden ogrenmek mumkun olmazdı) birçok deneyime imza attık beraberce..

Bir değişiklik yapıp, izlerken hayatımı uzaktan, müzik dinlemeye basladım. Kimsenin sesini duymadan.. kendi dunyamda.. Gercekten bir film sahnesindeymişiz de haberimiz yokmuş! İzleyicilerin ağlayabileceği, baş karakteri üzene sinirlenebileceği, kendini yerine koyabileceği bir çok ana, sessiz şahit oldum... Altyazılarını kendim yazdım diyalogların. Sanki herşey agır cekimde gozumun onunde oynuyordu.. Eller, kağıtlar, telefonlar havada ucusuyor, insanlar buyuk bir panikle kosuyor, kahkaha attıgını sanan herkes aslında içinde aglıyor, yetişmeye çalışıyordu. Asık bin tane surat gecti onumden.. Hayatlarını dusunen ama bir şekilde, bulundukları kutudan cıkmaya çalışan 20 ayrı yuz.. Bazen kendini arayan, bazen de sana kendini bulduran, uzaktan kavgalarına şahit oldugun, bazen yapmacık, ama aslında ister istemez içten diyaloglar kuran.. Beden diliyle sevimlilik yapan, bazen öğreten, aslında izlendiğini bilen ama farkında değilmiş gibi davranan, egoist ama insani... Heyecanlı ama umursamaz farklı yuzler vardı.. Herşeyden önce işini bitirip bir an once özgürlüğe karışmak isteyen ruhlardı onlar, koşuşturmaları nedeniyle birçok kaybedilmiş hayatlarıyla..

Hepsini uzaktan sountrack'iyle izlemek ise paha biçilmez!!

Tum bunları dusunurken, huzurlu bir an yakaladım ve "hazır dusunmusken İstanbul'da gecirdiğim hayatımı izleyeyim" dedim.. Gozumun onunden birçok kare aktı.. Çok saçma geldi yaşadıklarım. Hani "olmaz abi bu kadarı da" dedikleri cinsten. Zaten anlattıgım cok seye pek kimsenin inanası gelmiyo ama naapalım yasandı bi kere.. O kadar sacma, ve bazen superficial ve bazen de gercekleşmesi olanaksız ki, gercekten paralel evren sıkıcılıgında ve cıkmazında.. Sonra tekrar dusundum. Acaba gercekten Paris'ten donerken uçağım düşmüş olabilir mi diye.. O kadar mutlu, omuzları dik insan, o kadar sacmalıkla yuzyuze geldi ki, dusunmemek elde değil.. Hayatıma giren insanlar, çalıştıgım şirketler, sokaklardaki tinerciler... Hep bir engel, hep bir kotuluk, hep bir gozyası getirdi hayatıma.. Bu kadarı da gercekten olmaz dedirtti, içten..

Şimdi bu dusunceden kurtulamıyorum. Zaten yazdıgım bir senaryoydu hayatım bence, ama gerçekten aslında bir filmde olabilir miyim? Madem filmdeyim, neden başrolü erken öldürüyorlar peki? Bu kadar erken bitmemeli değil mi? Çok saçma..

Peki sizce nasıl bir sonla bitecek filmim?

Ben boyle yazmamıştım cunku...