Yolda yürüken, bi anda borçlandığımı farkettim! herkese dünya kadar borcum vardı. Sora bi kafeye oturdum. Kahve borcumu öededim. Kahvenin maliyetinin yanında mekanda geçirdiğim zamanın, aldığım nefesin, ve düşüncelerimin de.. o yuzden bu kadar pahalı heralde anlamadım..
Sonra ödemem gereken diğer borçları düşündüm.. Karşılıksız bana verilmiş olan.. Belki bugüne gelmeme yardımcı olan herkesin bana harcadığı emeğin, gücün, fazladan düşünülmüş olan birkaç kelimenin, desteğin, açtıkları yolların, hissettikleri sevginin...
Ardından aynı şekilde karşılığını ödediklerimi düşündüm... güleryüzle, birkaç iyilik ve kafamda oluşturduğum fazladan birkaç kelimeyle, söylediğim kelimlerle, sevgiyle...
Sonradan bunun ödemek zorunda olduğum bir borç olmaktan çıktığını farkettim. Yaşamdı bu! Komün veya özel hayatımız içinde zamanı beraber akıtarak haarcadığmız yaşam..
Bu hareketlerin de o zamanın gerektirdiği gibi duygularımız, düşlerimiz ve mantığımızın bizi yönlendirdiği şekilde yapılan hareketler olduğu belirdi bi anda.. Yarım bırakıp gittiğimizde arkamızdan bir süre ağlayacak olan ancak yolumuzu devam ettirmemiz gerektiğini de bilen biri tarafından...
Gerçek cesart, geçmişin taktığı prangaları çıkartmakta yatar... Bazen bırakarak, bazen de bırakılarak.. Bırakabilmek te büyük bir erdem değil midir? Kalbinden, beyninden göndermek huzurla? Borçlu olduğunu hissettirmeden, hırsından uzak...
Ve ardından gidebilmektir borçlu olduğunu hissetmeden. Yürüyebilmektir emin adımlarla ve sert ve sadece kendin için...